46 Yaşında Delikanlı Bir Savaşçı Erdal Dalgıç

Şehir Düştüğü Tarih: 12 Haziran 2012

Şehit Düştüğü Yer: İstanbul

Doğduğu Tarih: 26 Kasım 1966

Doğduğu Yer: Çorum

Mezar Yeri: İstanbul

12 Haziran 2012 tarihinde akşam saat 23.00 sıralarında İstanbul Sarıyer İstinye Polis Karakolu’na savaşçılarımız tarafından bir saldırı gerçekleştirilmiştir. Saldırıda çıkan çatışmada yaralanan Erdal Dalgıç (Gazi) adındaki savaşçımız çatışarak şehit düşmüştür.

TÜRKİYE’DE ADALET YOKTUR! BİZ SAĞLAYACAĞIZ!

Şehitlerimizin Hesabını Yeni Şehitlerimizle Sormaya Devam Edeceğiz!

12 Haziran 2012 tarihinde akşam saat 23.00 sıralarında İstanbul Sarıyer İstinye Polis Karakolu’na savaşçılarımız tarafından bir saldırı gerçekleştirilmiştir. Saldırıda çıkan çatışmada yaralanan Erdal Dalgıç (Gazi) adındaki savaşçımız çatışarak şehit düşmüştür.

İstinye Polis Karakolu bilindiği gibi sıradan bir karakol değildir. İşkenceyle katledilen Engin Çeber’e işkencenin yapıldığı ilk işkence merkezidir.

Engin Çeber polisler tarafından sırtından vurularak felç edilen 17 yaşındaki Ferhat Gerçek’in katillerinin yargılanması için 28 Eylül 2008 yılında katıldığı bir basın açıklamasında İstinye Polis Karakolu polisleri tarafından işkenceyle gözaltına alındı. Engin karakolda tutulduğu süre boyunca işkence gördü. Tutuklandıktan sonra götürüldüğü Metris Hapishanesi’ne adımını attığı andan itibaren jandarmayla başlayan işkence 7 Ekim’de komaya girene kadar gardiyanlar tarafından sürdürüldü ve Engin Çeber 10 Ekim 2008’de maruz kaldığı bu işkenceler sonucunda şehit düştü.

 Bu Ülkede Adalet Yok. Hava, Su, Ekmek Olmadan Yaşanmayacağı Gibi Adaletsiz De Yaşanmaz!..

Hiç kimse bu ülkede adalet olduğunu iddia edemez. Engin Çeber’in işkenceyle katledilmesinden bugüne kadar geçen dava süreci bunu bir kez daha göstermiştir. Engin Çeber davası çok geniş bir kesim tarafından sahiplenilmesine rağmen davanın ilk başlangıcından itibaren AKP iktidarı katilleri aklamak için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Engin Çeber’in İstinye Polis Karakolu’nda başlayıp Metris Hapishanesinde biten işkence süreci an be an tüm delilleriyle ortaya çıkartılmasına rağmen şimdi de işkenceci katiller zaman aşımıyla kurtarılmak isteniyor.

Engin Çeber davası tekil bir örnek değil, Engin Çeber’in katledilmesinde olduğu gibi onlarca, yüzlerce adaletsiz örneği var. Ve halkımız hep adaletsiz kalıyor. İşkenceci katillerin yaptıkları yanlarına kar mı kalacak? Diğer taraftan Parasız Eğitim İstiyoruz yazan pankartı açan iki üniversite öğrencisine 19 ay hapiste tutulduktan sonra 8,5 yıl hapis cezası verildi! Halkımız hep adaletsiz mi kalacak?

Hayır!

Yaşamak için hava, su, ekmek kadar adalette şarttır!

Halkı adaletsiz bırakmayacağız!

Kimse terör demagojisi yapmasın. Yıllarca sustuk. Tek bir eylem yapmadık. İşkenceler, katliamlar, adaletsizlik daha da büyüdü. Bakın polisin pervasızlığına: Yalova’da iki arkadaş arasında çıkan kavgayı ayıran Çayan Birben polisin sıktığı gaz ile katledildi. Bir trafik polisi halk otobüsü şoförünün gözlerine gaz sıkıp onur kırıcı bir şekilde yere yatırıp kollarına kelepçe takıp işkence yapıyor… Her gün bunlar gibi yaşanan onlarca örneği var. AKP iktidarı işkencecilerini hep koruyor. İşkenceciler hap cezasız kalıyor.

 İşkence Yapmak Şerefsizliktir!

İşkence Yapmaktan Vazgeçin!

İşkence yapmak insanlık suçudur. Şerefsizliktir. İşkencecilere sesleniyoruz. İşkence yapmaktan vazgeçin. Şerefsizlik yapmaktan vazgeçin. Yaptığınız işkencelerin yanınıza kar kalacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz.

Bu düzenin adaleti yok, ama halkın adaleti var. İstinye Polis Karakoluna yapılan saldırıdan sonra İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, “çok şükür ki, herhangi bir şey yok” diyerek kayıp vermediklerine şükrediyor.

İşkenceci katiller, boşuna sevinmeyin, şükrederek kendinizi teselli etmeye çalışmayın. Çelikten kaleler da yapsanız, karakollarınızın içine kadar gireceğiz. Bu sefer kurtuldunuz ama suçunuz sabit, asla unutmayacağız. Asla affetmeyeceğiz. Er ya da geç işkencecileri bulup cezalandıracağız. Bir dahaki seferde kurtulamayacaksınız! Halkımız adaletsiz kalmayacak. Yoldaşlarımızın hesabını yeni şehitler pahasına da olsa mutlaka soracağız.

AKP’nin yargısı Engin Çeber’in katillerini zaman aşımıyla dışarı çıkartmak istiyor. Buyurun… işkenceci katillerinizi dışarı çıkartan. Sizin mahkemelerinizden adalet beklemiyoruz. Ceza vermeyin işkencecilerinize, katillerinizi aklayın. Durmayın, tutuklu birkaç işkenceciniz var, onları da dışarı çıkartın.

Fakat; Boşuna sevinmeyin, boşuna şükretmeyin!..

İşkenceciler, halk düşmanları… İşkencehaneleriniz sizleri koruyamayacak!

İşkence merkezlerinizden sizi çıkamaz hale getireceğiz. İşkence hanelerinizi başınıza yıkacağız!

46 Yaşında Delikanlı Bir Savaşçı… Ant Olsun Ki, Hesabını Soracağız

26 Kasım 1966 Çorum doğumlu olan Erdal Dalgıç 46 yaşında bir işçiydi. Alevi inancından yoksul bir ailenin çocuğuydu. 1998 yılında örgütümüzle ilişkiye geçene kadar olan yaşamında kuyumculuk çırağından buzdolabı tamiratına, bakkalcılıktan, hayvancılığa, çivi-tel fabrikasında çalışmaktan etmek fabrikasına, şeker fabrikasına, benzinlikte çalışmaktan şoförlüğe kadar pek çok işte çalıştı.

1998 yılında örgütümüzle tanıştı. Çorum’da ve Ankara’da mahallelerde dergi dağıtımından çeşitli demokratik faaliyetlere kadar görevler aldı. 2004 yılında Çorum kırsalında gerillaya yönelik bir operasyonda tutsak düştü. 2008 yılında tahliye olana kadar Sincan F tipi hapishanesinde tutsak kaldı.

Tahliye olduktan sonra tereddütsüz mücadeleye koştu ve Parti’nin verdiği her görevi yapmaya hazır olduğunu söyledi.

Erdal Dalgıç (Gazi), yaşamı boyunca faşist düzende açlık, yoksulluk, işsizlik… her türlü zulmü yaşamıştı. Devrimci yaşamı içinde işkencelerle tanıştı, işkencecileri tanıdı. Zulüm düzenine nasıl son verileceğini öğrendi.

Engin Çeber; Dergi Satarken Polis Tarafından Sırtından Vurularak Felç Edilen Ferhat Gerçek’i Vuran Polislerin Yargılanmasını İsterken Tutuklandı ve İşkenceyle Katledildi!

Erdal Dalgıç; Engin Çeber’in Katillerinden Hesap Sorarken Şehit Düştü!

Yeni Şehitler Pahasına Hesap Sormaya Devam Edeceğiz!

Sorulacak hesabımız çoktu. Engin Çeber Ferhat Gerçek’in katillerinin cezalandırılması için basın açıklaması yaparken gözaltına alındı ve günlerce süren işkence sonucunda katledildi.

Erdal Dalgıç (Gazi), İşkencede katledilen Engin Çeber’in işkencecilerinden hesap sormak için çıktı yola. “Ömrüm 19 Aralık Şehitlerimize ve beni yeniden yaratan Özgür tutsaklara borcumdur. Feda olsun…” demişti.

Halkın adalet özlemini yerine getirmek için Engin’in katillerinden hesap sorarken çıkan çatışmada çatışarak şehit düştü. Söylediği gibi ömrünü feda etti. Yeni şehitler pahasına da olsa Erdal’ın hesabını da sorulacak hesabımızın yanına yazıyoruz.

İŞKENCECİLER, HALK DÜŞMANLARI, ENGİNLER’İ, ERDALLAR’I ASLA TÜKETEMEYECEKSİNİZ!

HİÇBİR GÜVENLİK ÖNLEMİNİZ SİZİ KORUYAMAYACAK!

HALKIN ADALETİ ER YA DA GEÇ SİZİ BULACAK!

Erdal DALGIÇ’ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

Erdal’a, Engin’e…

Köroğlu’nu gördüm

Şahlandırıp iradesini Kırat misali

Yalın kılıç davranıp

Dayandı zulüm kapısına

Ve hayali hatıraya çevirerek

Çarpıştı olanca hakikatiyle…

Köroğlu’nu gördüm

Al kanlar içinde vuruşuyordu

Şehitlerin hesabını şehitlerle

Sorarızın eylemindeydi o gece…

Köroğlu’nu gördüm

Hıncında Engin vardı

Ve tarihe

Halkın da bir adaleti olduğunu

Şakağından şafağa sızan

Kanıyla yazıyordu…

Köroğlu’nu gördüm

Kara toprak kadar yaşlı

Bir kızıl karanfil kadar genç

Ve ol sebepten

Kavganın ölümsüz delikanlısıydı…

Köroğlu’ nu gördüm

Yanardağ ağzı gibiydi yaraları

Ve anısı

Ateşli nehirlerin şiddetiyle

Nasıl da akıyordu yumruklarımızın içine

Nasıl da yazıyordu zalimin alın yazısını

Patladı ha patlayacak

Kabzasını kavradığımız sabrın kara taşı…

Köroğlu’ nu gördüm

Ortasına koymuştu hayatın

O pervasız narasını

Ve çağırıyordu

Omuzlarının üstünde onur

Göğsünde yürek taşıyanları:

” Köroğlu’ yum kayaları yararım

Halkın kılıcıyım hakkı ararım

Şahtan, padişahtan hesap sorarım

Uykudan uyanan katılır bana…”

Köroğlu’ nu gördüm

Kırklara karışırken

” Yine geleceğim ” diyordu

Yine !

Geleceğim…

Ve ellerimle vereceğim

Halkın kanını içmişlerin

Cezasını

Gök ekini biçmişlerin

Cezasını

Enginler’e kastetmişlerin

Cezasını

Ellerimle vermek için

Yine!

Geleceğim…

Ümit İlter

*** 

Ölmeyen İki Ölümsüz

Hasan Selim GÖNEN  Erdal DALGIÇ

” Burjuvazi

  katletti içimizden ikimizi

  bu iki ölü ölmeyen iki ölümsüzdür!

  Burjuvazi

  kavgaya davet etti bizi

  davetleri kabülümüzdür!

  Biz nasıl bilirsek hep bir ağızdan gülmesini

  biliriz öylece yaşamasını ölmesini

  hepimiz-birimiz için

  birimiz-hepimiz için…”

Burjuvazi, Erdal Dalgıç ve Hasan Selim Gönen yoldaşlarımızı katletti. Her iki yoldaşımızda, değişik yer ve zamanlarda F Tipi hapishanelerden tahliye olmuşlardı.

Özgür Tutsak cephesinin birer sıra neferi olarak, tutsaklık koşullarında bulundukları sürece tecritin dayattığı küçülmenin karşısına ufuklarını büyüterek çıktılar. Zamanın ve zulmün sınadığı iradelerini sağlamlaştırdılar. Sabırlarını öfkeyle harmanlamasını bildiler.

122’lerden öğrendiler. Büyük Direnişi’mizin “Bir canım var, Feda olsun halkıma, vatanıma” bilincini, sevgisini, cüretini içselleştirdiler. Tecritin dayattığı ne varsa, hepsine karşı onuru büyütüp umudu savundular. Hücrelerin köhneliğine, çürümüşlüğüne ezdirmediler kendilerini.

Tecrit politikası, devrimciliğin tasfiyesi için uygulansa da, Büyük Direnişimiz’den öğrendikçe Özgür Tutsaklığı içselleştiren Erdal ve Hasan Selimler, tecritin her amacını her anlamda ezip geçiyorlar işte böyle.

Ve değişik zamanlarda, dışarı uğurladık her ikisini de. Birlikte keskinleştirdiğimiz hıncımızı, paylaştığımız adalet hasretini ve beraber kurduğumuz hayallerimizi emanet ettik onlara.

“Biz içerde onurumuzu ezdirmeyiz asla, siz büyütün yoldaşlar umudumuzu dışarda”, diyerek uğurladık coşkuyla onları.

Onlar ki, kafalarında ezip geçtiler düzene; ve düzene dair her şeye, dışarı çıkınca da bir tekme atmasını bildiler. Çünkü, sözlerinin eriydiler. BİZ’dendiler. İçerde ve dışarda kim olduklarını unutmadılar. Hayatın gerçeklerine, kavganın ihtiyaçlarına kapamadılar gözlerini.

Onlar, Anadolu’nun iki yiğit delikanlısı, halkın iki kahramanı ve bizim can yoldaşlarımızdılar.

Erdal Dalgıç’tı birinin adı. Yaşı kırk altıydı. Ama “eski tüfek” değil, tarihin filintasıydı. Öyle ki, halkın adaletini kuşanarak dayandı zulmün kapısına.

Hasan Selim Gönen’di diğer yoldaşımızın adı. Yaşı, yirmi dokuz’du. Her daim Dev-Genç’liydi.

Kavgamızın neşeli neferi ve bükülmeyen bileğiydi.

Ve halka ve vatana ve yoldaşlara ve bunların toplamı olarak BİZ’e bağlılığı onur bilenlerdendi her ikisi de. Ve şimdi, yürek denilen şarjöre basıyoruz unutulmaz anıları ve sorulacak olan hesaplarını.

Burjuvazi, katletti içimizden ikimizi. Ama yok edemedi. Bunu asla başaramazlar. Onlar Mahir’in dediğince ölümsüzleştiler:

“… Düşenler geride kalmazlar. Onlar emekçi halkın kalbinde, ruhunda ve bilincinde, devrimin önder ve itici sembolleri olarak yaşarlar. Düşenler devrim için, devrim yolunda vuruşarak düştüler. Kalbimize, ruhumuza ve bilincimize gömüldüler. Onlar kurtuluşa kadar savaş şiarını, devrim yoluna kanları ile yazdılar. Yolumuz bu yolda düşenlerin yoludur.” (Mahir Çayan)

Yolumuz, Erdallar’ın yoludur. Safımız, Hasan Selimler’in omuzbaşıdır. Ve hıncımız, şehitlerimizden yadigardır.

Boşuna sevinmesin halk düşmanları. Tarih tanıktır, bir gidip bin gelişimize. Tarih tanıktır, “Bu kaçıncı ölmem” deyişimize. Ve tarih tanık olacaktır bir kez daha, dökülen kanın sorulan hesabına…

Yumruğumuz sıkılı, bilincimiz hınçla dolu ve umudun ezgisiyle, bir kez daha uğurluyoruz şimdi onları: “Hava barut kokuyor, haritam kan içinde/ Söz eylemini bitirmiş, silahın eylemidir şimdi/ Göğsümüzde umudun çapraz fişekliği…”

Erdal ve Hasan Selim’e Bin Selam!..

Özgür Tutsaklar

***

Erdal’ın Elleri

Gecenin ilerleyen saatleriydi.  Televizyonlarda “İstinye Karakolu’na bombalı saldırı…” altyazısı geçti. Sözü edilen karakol Engin’imizin de işkenceden geçirildiği yerdi. İlk aklımıza gelen Engin’imizin hesabını sorduğumuz oldu. Bize özgü bir duygu bu. Hiçbir hesabımızı mahşere bırakmayacağımızı, hiçbir halk düşmanının halkın adaletinden kaçamayacağını bilmenin bir sonucu… Ve nerede olursa olsun, “Bizimkiler” diye dökülüverir dudakların arasından. Coşkudur, özlenen, dört gözle beklenendir. Adalete susamış yüreklere serpilen sudur. Sokak ortasında coplanan analarımızın, açlıktan ölen Kübra bebelerin, Enes çocukların, yerlerde saçlarından sürüklenen genç kızlarımızın ahıdır… Büyüdükçe büyüyen acılarımıza bir merhemdir. Kabardıkça kabaran öfkemizin bir yansımasıdır.

Bu sırada televizyonlarda ikinci bir altyazı geçiyor! “İstinye Karakolu’na saldırıyı gerçekleştirenlerden biri yaralı olarak ele geçti…” Yaşadığımız sevince, coşkuya hüzün de katılıyor bu kez.

Merakla ambulans görüntüleri, siren sesleri eşliğinde verilen haberi izlerken neler neler düşündüm bir bilsen. Ve sedye üzerinde sırtüstü yatırılmış yaralı halini ekranda görür görmez tanıdım. “Bu bizim Erdal…”

Ardından sedyenin etrafında koşuşturanlar çoğaldı. Beyaz önlüklülerden birisi ellerini kaldırınca duyduğum soluk sesinle içimdeki dağın kopması bir oldu. Bu haberi dinleyen pek çok yoldaş gibi ben de bu kısacık anda sevinçten hüzne, acıdan isteğin, emeğin, iradenin gücünü görmenin mutluluğunu yaşamaya kadar birçok duyguyu iç içe yaşadım.

O bir anlık görüntü yetmişti seni tanımama. Ama o ellerin bütün belirsizlikleri ortadan kaldırmaya, kuşkuları silip süpürmeye yetti.

Evet, o sendin! Çünkü yıllar boyu aynı havayı soluduk. Gündüzleri dört duvar arasından baktığımız gökyüzünde geceleri parmaklıklar arasından yıldızları saymaya kalktık. Halay çektiğimiz günler de çok oldu, üzüntüden sessizliğe gömüldüğümüz, birbirimizin damarına bastığımız günler de…

Nasıl tanımam seni? Hele de o ellerini. Aylar boyunca her gün tavşan kanı çay getiren, hastalandığımda alnımın terini silen o elleri nasıl tanımam. O eller ki, şu an karşımda duran fotoğraftaki gibi hala omuzumda. Tahliye olduğunda vedalaşırken olduğu gibi hala mengene gibi ellerimi sıkmakta, kucaklamakta…

Sevgili Erdal, Enginleri’mizin hesabını soran o ellerin var ya o ellerin, hep ellerimiz olacak inan. Evlerimizi yıkanın villasını yıkacak. Canımızı alanın balyoz gibi tepesine inecek. Ekmeğimizi çalanın boğazını sıkacak. Bu toprakları ekmeğe ve adalete doyuracak…

O hafif (belki de son olan) nefesin mi? And olsun ki onu da bir fırtınaya dönüştüreceğiz. Halk düşmanları hep enselerinde hissedecek.

 (Yukarıdaki öz geçmiş bilgileri, 13 Haziran 2012 tarihli, 389 Nolu Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi Basın Bürosu açıklamasından alınmıştır.)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Benzer Yazılar