Kırıklar 2 Nolu F Tipi Hapishanesinde Özgür Tutsak olan Deniz Şah’ın hapishane ve tedavi koşullarının nasıl işkenceye çevrildiğini anlattığı mektubunu paylaşıyoruz.
*
Merhaba,
Yeni kavga yılımızın coşkusuyla oradaki herkesi kucaklıyorum. Nasılsın, iyi misin? Her şey yolundadır umarım.
Biz iyiyiz. Direniyoruz çünkü!
Bu iki olgu öylesine birbirine bağlı ki zaten bunu anlatmak için sana yazıyorum. Hele hapishanedeyse insan moral, coşku anlamında da, fiziki anlamında da iyi olmanın tek şartı direnmektir.
Dur anlatayım, mektubun sonunda sorarım hak veriyor musun? diye.
09.01.2025 tarihinde saat 15.00 civarında hücreden koşarak havalandırmaya çıkarken başımı demir kapının üst pervazına şiddetli bir şekilde çarptım. Çarpmayla birlikte gözlerim karardı, yerde acıdan kıvranıyorum, başımı, ağrıyı hafifletir diye ovarken avuçlarımın içi kan doldu. Yerden kalkıp elime geçen bir bezle tampon yaptım o sırada butona basıp yardım çağırdım. Gardiyanlar hızlı bir şekilde müdahale ettiler. Hemen revire çıkardılar. İlk müdahaleyi de orada yaptılar. Artık daha iyiydim. Kanama da durmuştu. Fakat tedbir amaçlı hastaneye gitmem ve film çektirmem gerekliydi. Başımın ortasında 6-7 santimlik bir yarık da oluşmuştu, dikilmesi gerekiyordu.
Buraya kadar her şey yolunda gitti. Ama bundan sonrası sağlık ve tedavi hakkının hapishanedeki devrimciler açısından ne denli ulaşılması zor bir hak olduğunu her aşamada gösteriyor. Her aşamada insan onuruyla sağlığı arasında bir tercihe zorlanıyor insan.
Ambulans, abartısız bir saat sonra geldi. Hatta ben daha az diye düşünüyordum. Kapı altındaki gardiyan söyledi bir saat olduğunu. Neymiş yola çıkar ilk ambulans arızalanmış! Öyle olsa bile, beyin kanaması riski olan böyle bir kazaya ikinci ambulansın müdahalesi çok geç oldu. Buna rağmen ambulans doktorunun rahat bir tavrı vardı. Muayene etmek yerine, nasıl becerdin? diyerek azarlamaya kalktı. Kendisine geç geldiğini ve azarlamaya hakkı olmadığını, hemen muayeneye başlaması gerektiğini söyleyince bozuldu! Başımdaki bandajı bile kaldırıp bakmaya tenezzül etmeyip bunu benden istedi. Elinde eldiveni olduğunu ve hijyen açısından kendisinin bandajı kaldırmasının daha doğru olacağını hatırlatmak maalesef bana düşmüştü. Bu tavırlarımdan mı, bilmiyorum, durum bildirir raporunda hastaneye sevkimin ambulansla değil, ring aracıyla yapılabileceğini yazdı doktor.
Asker çok geçmeden almaya geldi. Çok defa adliye olsun, hastane olsun gitmişliğim var. Ama ilk defa böyle bir üst aramasına denk geliyorum. Öyle ki çok abartıldığını gardiyanlar da fark etti. Ben tacize varan bu aramaya tepki gösterince onlar araya girdi. Durumun aciliyetine rağmen götürmemekle tehdit ettiler. O andan itibaren, senin niyetin muayene olmak değil! Sen muayene olmak istemiyorsun! Şeklinde sözler duymaya başladım. Ne zaman onur kırıcı aşağılayıcı bir muameleye tavır alsam, tartışma bu sığlık içerisinde sürdürülmeye çalışıldı. Muayene olmak istiyorsan her şeye boyun eğeceksin! Mesaj buydu.
Devriye komutanı, tacize dönüşen üst aramasına tavrımı, Tabur komutanına bildirdi. Üstünden onay aldıktan sonra geri geldi. Bu kez de hastanede çift kelepçe kaktırıp taktırmayacağımı sordu. Onu da oraya gidince konuşuruz! dedim. Nihayet ringe bindim. Kaza saat 15.00’da oldu, saat 16.30’da hastaneye doğru ancak yol aldım.
Her defasında yeni dayatmalarla karşılaşacağımı biliyordum. Hastaneye varınca muayene için askere de kelepçelenmeye karşı çıktım. Zaten bir kelepçe takılı, tekim ve yeteri sayıda silahlı asker vardı. İkinci bir kelepçenin onur kırıcı, aşağılayıcı olduğunu anlatmaya çalıştım. Dayanak olarak gösterdikleri yönetmeliği bile doğru dürüst bilmiyorlar. O yönetmelikte soyut gerekçeler öne sürerek, askere istediği gibi kelepçeleme hakkı tanımıyor. Yine senin niyetin muayene olmak değil! Demeye başladılar. Hayati risk taşıyan böyle bir durumda aldığım bu tavrın başka bir anlamı yoktu onlara göre.
Uygulamanın onur kırıcı olduğunu anlattıkça, bizim de onurumuz var! Demeye başladılar. İşte tam da bu yüzden ikinci bir kelepçeyi kendi bileklerine takmamaları gerektiğini, bu uygulamada ısrar ederlerse bunu slogan atarak protesto edeceğimi söyledim. Devriye komutanı yine tabur komutanını aradı. Muayenem geciktikçe gecikiyor bu arada. Haliyle hayati risk de artıyor.
Tabur komutanıyla görüşümden sonra çift kelepçe takacaklarını, slogan atarsam muayeneye götürmeyeceklerini söylediler. Öyle bir hakkınız yok, slogan atarsam tutanak tutarsınız o kadar! dedim. Çift kelepçeyle muayeneye götürülürken slogan atmaya başladım. Çift kelepçe onursuzluktur, onursuz uygulamaya son! Bir anda ne oluyor? diyerek etrafımızda bir kalabalık oluştu. Polis güvenlikçi halk! Hemen ringe geri bindirmek istediler. Bu kez de “Tedavi hakkımız engellenemez!” diye slogan attım. Askerler etraftaki kalabalığı dağıtmakla meşguldü. Bir şey yok! deyip uzaklaştırıyorlardı soranlara.
Devriye komutanı yine telefona sarıldı. Tabur komutanına anlattı yaşananları. Böyle yaparak üstünün gözüne gireceğini sanıyordu belki de! Ama her sorunda zırt pırt üstünü arayıp ne yapacağını soran asker profilinden pek hoşlanmazlar üstler. Bunu, devriye komutanı sonunda anlamıştı. Geri döndüğünde burnundan soluyordu çünkü. Sonunda çift kelepçe dayatması ortadan kalktı. Tek kelepçeyle arka kapıdan geçirerek ilk kabul denilen bölüme geldik. Burada ilk muayene yaptırıyor, tansiyon ölçülüyor ve doktor duruma göre değişik birimlere sevk ediyordu.
Burada doktorun etik dışı kelepçeli muayene dayatmasıyla karşılaştım. Tansiyonumun ölçülmesi gerekiyor, ama doktor öyle düşmanca bir tavır içinde ki, kolumu sıvamam için bile kelepçelerin acıtması gerektiğini görmüyor. Ona bu şekilde muayenenin insanlık dışı olduğunu ayrıca İstanbul protokolüne aykırılığını, anlatmaya çalışıyorum, dinlemiyor. Ben bunda bir sakınca görmüyorum, deyip duruyor. Bu şekilde bir muayeneyi kabul etmediğimi, başıma geleceklerden kendisinin sorumlu olacağını ve bunun hesabını veremeyeceğini söyleyince muayene etmeden Travma bölümüne sevkimi yapıyor. Karşısında haklarını bilen bir hasta görmeye hiç tahammülü yok böylelerinin. Bu doktorla ilgili hemen ertesi gün İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundum. Ayrıca TTB’ye de tüm detaylarıyla birlikte anlattım yaşadıklarımı.
Travma bölümünde bu kez başka bir sorunla karşılaştım. Genç bir hekim vardı orada. O da başta kelepçeli muayene etmek istedi, ama bu şekilde bir muayeneyi neden kabul etmediğimi anlatırken beni dinledi ve sonra kelepçelerimin açılmasını istedi. Devriye komutanı hemen müdahale etmeye kalktı. Kelepçeyi açtırırsa tutanak tutacağını söyleyerek doktoru korkutmaya çalıştı. Ben söze girdim, doktora karışamayacaklarını, suç işlediklerini söyledim. Doktor tedirgin olmuştu. Amaçları da buydu zaten. Ben sesimi yükseltince devriye komutanı doktorla dışarıda konuşmak istedi. Dışarıda ne konuştular duymadım ama doktorun tavrını desteklemek onu cesaretlendirmek için ben hiç susmadım. Askerler her fırsatta biz seni tedavi ettirmeye çalışıyoruz, bize yardımcı ol! Deyip onursuz uygulamaları bana kabul ettirmeye çalışıyorlardı. Bu şekilde, kelepçeyi açtırıyor diye doktoru tutanakla tedirgin ederek mi yardımcı oluyorsunuz? Bağırdım bende.
Doktor geri döndüğünde, ben böyle uygun görüyorum ne olacaksa olsun, açın kelepçelerini! dedi. İşte bundan sonra iyi bir muayeneden geçtiğimi hissettim. Böylesi travma durumlarında sorulması gereken bütün soruları, yapılması gereken bütün testleri sordu ve yaptı. Her şey yolunda görünüyordu, yine de emin olmak için tomografiye sevk etti.
Bu kadar şey yaşadıktan sonra ne güzel! diye düşünebilirsin. Fakat sevinmek için henüz erken. Çünkü burada da bir kavga vermek zorunda kalıyorum. İlginç ama bu kez hiçbir tartışma yaşamadın asker kelepçeyi açmak istiyor, bölümde görevli sağlıkçı gerek yok diyor. Gerek var! diye müdahale ediyorum. Bana elimle bir işinin olmadığını anlatmaya çalışıyor. Ben de ona muayenenin bir bütün olduğunu anlatıyorum. Bu kez en çok iki dakika süreceğini bunun için kelepçeyle uğraşmanın anlamsız olduğunu söylüyor. İki dakikalık bir işlem için benimle beş-on dakika tartışıyorlar ama. Sağlıkçının bu etik tavrı idrak edemeyeceğini anladığımda kelepçenin açılıp açılmayacağını beni buraya sevk eden doktor karar versin, siz sorumluluk almayın! dedim. Yine dışarıda devriye komutanıyla fıs fıs bir şeyler konuştular. Döndüklerinde komutan kelepçeyi açtırdı.
Filmi çektirdikten sonra pansuman bölümüne gittik. Orada başımdaki yaraya beş dikiş atıldı. Pansumanı yapıldı ve önlem amaçlı tetanos aşısı vuruldum.
Tomografi sonuçları yaklaşık bir saat sonra çıktı. Kafatasında kırık tespit edilmedi. Kanama da yoktu. Sonuç temiz yani.
Yaraya on gün boyunca pansuman yapmam gerekiyor. Pansuman malzemelerini revirden aldım. Şu an için sağlığım iyi, başımı çarpmadan dolayı herhangi bir sağlık sorunu yaşamıyorum. İlk iki gün yaşadığım ağrılar da yok artık.
Mektubumu burada bitirmeye niyetlenmiştim ama birkaç şeyden daha bahsedeyim. Aramalar burada iyice onur kırıcı ve aşağılayıcı bir hal almaya başladı. 10 Ocak günü kısmi arama adı altında hücrelerimize girildi, eşyalarımız dağıtıldı, sevdiklerimizin duvardaki fotoğrafları indirildi, Türkiye haritası bile söküldü duvardan.
Daha üç gün geçmemişti ki bu kez 2. Müdür nezaretinde genel aramaya geldiler. Yine aynı sorunlar yaşandı, hatta daha da ileri gidildi panodaki şehitlerimizin resimlerini de indirmeye kalktılar. Buna tepki gösterince bulunduğumuz koridora jandarma robokopları soktular.
Amacın arama olmadığı açık. Bizi bu yolla ezmek sindirmek istiyorlar. Yaptıkları her şeyi yönetmelikle açıklıyorlar. Aynı yönetmelik on saatlik sohbet hakkımızdan da bahsediyor. İşin bu yanı akıllarına gelmiyor ama.
Boyun fıtığından dolayı kullanmak zorunda olduğum uzun saplı çekpasımı da yönetmeliğe uygun değil diye aldılar. Oysa doktorun eğilerek iş yapamaz raporu var.
Bir anda onlarca kişi hücreye doluşuyor ve bir kişinin aynı anda aramaya refakat etmesi zor oluyor. Ne aranıyor, ne alınıp çıkılıyor görmek oldukça zorlaşıyor. Bir tekim, eşyalarım da üç kişilik hücrede kalanlara oranla haliyle daha az. Fakat 2. Müdür tarafından gardiyanlara dayatılan arama saati yüzünden dolaptaki eşyalar tekrar tekrar aranıyor. Komidin çekmeceleri üç dört defa açınıp kapanıyor, mutfak bölümündeki dolap kapakları da öyle, uçurtmayı vurmasınlar, filmindeki sahneler günümüzde 2 Nolu F Tipinde yaşanıyor. 2. Müdür Dilek Yılmaz, tüm bu yapılanların yasal olduğunu söylüyor. Yasalara ses çıkarmamamızı istiyor!
Bu şekilde süren aşağılamaya, onur kırıcı uygulamalara karşı ifade etmiş olayım.
Kendinize iyi bakın. Herkese selamlar, sevgiler.
Deniz ŞAH
13.01.2025