Faşizm, emperyalizmin emekçi halklar üzerindeki baskıcı diktatörlüğüdür. Faşizm bir yönetim biçimidir ve tek başına işkence ve şiddet değildir. Faşizmde devlet baskısı ve terörü en üst boyutlarda sürerken bu baskıcı terör ekonomik, kültürel, siyasal diğer etkenlerle de birleşir.
Faşizm, kapitalist emperyalist ülkelerde de ihtiyaç durumunda yönetim biçimi olarak kullanılır, yeni sömürge ülkelerde de.
Bizim gibi yeni sömürge ülkelerde faşizm, emperyalizmin sömürüsü ve bu sömürünün neden olduğu sınıfsal çelişkiler nedeniyle süreklidir. Emperyalist ülkeler kendi ülkelerindeki sınıfsal çelişkileri, yeni sömürge ülkelerden elde ettikleri kâr ile daha alt düzeylerde tutarak sınıf çelişkilerinin derinleşmesini ve bir savaşıma dönüşmesini engellerler. Ancak aynı durum yeni sömürge ülkeler için söz konusu değildir.
Çünkü emperyalizmin sömürüsü esas olarak yeni sömürge ülke halklarının üzerindedir. Hem emperyalist tekeller hem de emperyalizmin işbirlikçisi tekeller halkı sömürür, ülke kaynaklarını yağmalarlar. Bu durum yeni sömürge ülke halklarının işsizlik, yoksulluk, geçim sıkıntısı, geleceğinin belirsiz olması, elindeki avucundakini yitirmesi, sosyal haklarının tümden elinden alınması; bunlara bağlı olarak eğitim, sağlık, konut, çalışma hakkı gibi haklardan mahrum bırakılmasına neden olur.
Yani sınıfsal çelişkiler sürekli vardır ve sömürü arttıkça bu çelişkiler de derinleşir. Bu nedenle de emperyalistler yeni sömürge ülkelerde yönetebilmek, sömürülerini sürekli kılabilmek için faşizmle yönetmeye mecburdurlar.
FAŞİZM SALT BİR BASKI BİÇİMİ DEĞİL, BİR YÖNETİM BİÇİMİDİR
Faşizmi salt bir şiddet, bir baskı ve terör biçimi olarak görmek yanlıştır. Faşizm, emperyalizmin yeni sömürge ülkelerdeki yönetim biçimidir. Bu yönetim biçiminde her şey tekellerin çıkarlarına göre şekillendirilir. Militarizm, hukuk, ekonomi, bürokrasi, kültür, medya, din, eğitim, sağlık vb. her şey tekellerin çıkarlarına göre belirlenir.
Örneğin; 1980’lerden günümüze yürütülen ancak AKP döneminde en üst boyuta varan özelleştirmeler, GATT (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması), GATS (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) emperyalist tekellerin çıkarları içindir. AKP iktidarının ilk Maliye Bakanı Kemal Unakıtan özelleştirmelerle satış sürecini “Satacağız satacağız. Her şeyi satacağız. Kâr edeni de satacağız, zarar edeni de satacağız. Devleti ekonomik faaliyetlerden kurtarıncaya kadar satacağız. Pamuk eller cebe. Yerli yabancı herkes gelsin” cümleleriyle başlatmıştı. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) verilerine göre 1986 yılından bugüne kadar gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarının toplam tutarı yaklaşık 71 milyar dolar düzeyindedir.
Bu miktarın yaklaşık yüzde 1’i ANAP döneminde, yüzde 10’u 1992-2002 koalisyon hükümetleri döneminde ve yüzde 89’u ise AKP döneminde gerçekleşti.
ANAP sadece 890 milyon dolarlık özelleştirme yapabilirken 1990’ların koalisyon hükümetleri döneminde 7,2 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı. AKP döneminde ise bir rekor kırıldı ve toplam 63 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı.
Ülkemizde iş cinayetlerinin, işçi kıyımının ve hak gasplarının en fazla yaşandığı dönem de bu dönemdir.
Özellikle madenlerde her yıl yüzlerce işçi hayatını kaybediyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (İLO) tespitine göre ülkemiz, iş cinayetlerinde dünyada üçüncü, Avrupa’da birinci sırada yer almaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan iş kazaları ile ilgili bir raporda da belirtildiği üzere; Türkiye’de günde ortalama neredeyse 4 işçi “iş kazası” sonucunda hayatını kaybetmektedir. Rapora göre; son 16 yılda meydana gelen “iş kazaları” sonucunda toplam 21 bin 800 işçi hayatını kaybetmiştir
Resmi rakamlara göre; 2024 yılı itibariyle 5 milyon hane yani her beş haneden birisi sosyal yardımlarla geçinebiliyor. Yani halkın beşte biri sosyal yardım almadan geçinemiyor.
TÜİK raporlarına göre; nüfusun en yüksek gelir elde eden yüzde 20’lik grubu ülkenin toplam gelirinin (GSYH) yüzde 49,7’sini alırken geri kalan nüfus (toplam nüfusun yüzde 80’i) toplam gelirin yüzde 50,3’ünü alıyor.
Bu paylaşım da yıldan yıla bozuluyor ve en varlıklı kesim giderek daha fazla zenginleşiyor. Orta sınıf ise günden güne elindeki avucundakini kaybederek yoksullaşıyor.
Tarımsal istihdam 1980 yılında %50,6 iken 2003’te
%34,3, 2011’de %25,5 oranlarına inmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında tarım sektörü GSMH içinde %42,8 paya sahipken
1970’te %36,
1980’de %25,
1990’da %16,
2000’de %13,5,
2003’te %12,6,
2011’de %8,1’e düşmüştür.
Yine TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre 2024 yılı itibariyle Türkiye’deki üniversite mezunu işsiz sayısı yüzde 25 oranındadır.
Aynı dönemde işsiz öğretmen sayısı 500 bin civarındadır.
2021 yılında yapılan bir araştırmaya göre 3 bin 41 doktorun çalışmak için ülkeyi terk ettiği ve çoğunlukla AB ülkelerine gittiği, aynı dönemde OECD ülkelerinde bu oranın ortalama 341 olduğu açıklandı.
Türkiye’de yüksek enflasyon ortamı ve derinleşen yoksulluk halkın satın alma gücünü eritti. Bu durum esnafa da yansıdı. Orta ve özellikle küçük esnaf ayakta kalabilmek için bankalara borçlanmak zorunda kaldı. Bugün küçük ve orta ölçekli işletmelerin banka ve finans şirketlerine olan borcunun 4 trilyon 372 milyar lirayı aştığı ortaya çıktı.
Tüm bunlarla birlikte ülkemizde çeteleşme ve uyuşturucu kullanımı da AKP döneminde büyük bir artış gösterdi.
2025 yılında Asal Araştırma tarafından yapılan bir araştırmaya göre halkın yüzde 71’i Türkiye’de adalet olmadığına inanıyor.
Tüm araştırmalar göstermektedir ki; hangi meslek grubundan veya sınıfsal kesimden olursa olsun halkın büyük bir kısmı faşizmin yarattığı sorunlarla karşı karşıyadır. Halkın büyük çoğunluğu faşizmin neden olduğu adaletsizlikle yüz yüzedir.
FAŞİZME KARŞI SAVAŞTA HALKIN TÜM KESİMLERİNİN ÇIKARI VARDIR
Faşizm, emperyalizmin yeni sömürge ülkelerdeki yönetim biçimi olarak tekellerin çıkarlarını korurken halka saldırır, halkı emperyalizmin sömürüsüne ve bunun neden olduğu sorunlara boyun eğmeye zorlar. Bunun için polisini, ordusunu, yasalarını, ekonomik ve siyasal araçlarını ve ideolojik, kültürel propaganda araçlarını kullanır. Sömürüyü ve sonuçlarını halka dayatır.
Tekellerin sömürüsü nedeniyle halkın sorunları günden güne artar. Bugün ülkemizdeki durum budur ve faşizm bu durumda halkın örgütlenmesini, mücadele etmesini engellemeye çalışır. Yasaları, polisi ve ordusu bu görevi görür. Bu durumda halkın her kesiminin faşizmle çelişkileri vardır, ister bilincinde olsun, ister olmasın faşizmle çelişkisi olmayan yoktur halk içinde.
Emperyalizmin bir yeni sömürgesi olan ülkemizde, halkın sorunlarının kaynağı emperyalizm ve faşizm olduğu için halkın sorunlarının çözümü de emperyalizmin ve faşizmin sömürü ve zulmüne son verilmesine bağlıdır. Çünkü emperyalizme bağımlılık devam ettiği ve Türkiye yeni sömürge ülke olmaya devam ettiği sürece halkın sorunları bitmeyecek, aksine artarak devam edecektir.
Bu durumda çözüm emperyalizmin ve faşizmin egemenliğine son vermektir ve bu bir devrim sorunudur. Bir devrimle iktidar halkın eline geçmeden, halkın egemenliği olan proletarya diktatörlüğü kurulmadan, emperyalist sömürüye son vermeden halkın sorunları çözülmez, açlık, işsizlik, yoksulluk, iş cinayetleri son bulmaz.
Tüm bu nedenlerden dolayı faşizme karşı savaşta halkın tüm kesimlerinin çıkarı vardır.
Halk bunun bilincinde değildir, düzene tepkisi şu veya bu düzeyde var, çeşitli biçimlerde zaman zaman bu tepkiyi ortaya da çıkarmaktadır ancak örgütsüzlüğü ve sınıf bilincinin geriliği nedeniyle faşizme karşı savaşımın içinde değildir.
Ancak bizim halka bakışımız bu gerçekliğe dayanmalıdır.
Halkın her kesimine gidebilir, faşizme karşı savaşımızı anlatabilir, bu savaşın onun çıkarına olduğunu, kendisinin de bu savaşta yer alması gerektiğini anlatabiliriz.
Halkı ikna etmenin yolu ona gerçekleri anlatmaktır, gerçek faşizme karşı en önemli silahlardan birisidir. Bunu faşizmde biliyor ve bu nedenle 24 saat halkın beynini ele geçirmek, bilincini teslim almak için yalan haberler yapıyor, ideolojik ve siyasal propaganda yapıyor.
BUNA BİZ NE YAPMALIYIZ?
HALKA İKİ ŞEYLE GİTMELİYİZ:
1)SİYASAL GERÇEKLER,
2)FAŞİZME KARŞI SAVAŞIMIZ.
Bu iki temel şey faşizme karşı halkı örgütlememizin iki anahtarıdır.
Elbette ki birkaç anlatımla, birkaç kere gitmekle olmaz.
Programlı ve sistematik bir eğitimle anlatabilir, çıkarlarının faşizme karşı savaşımda olduğuna veya faşizme karşı savaşımda kendisinin de çıkarları olduğuna ikna edebiliriz.
Sonuç olarak;
1)Faşizm, emperyalizmin yeni sömürge ülkelerdeki yönetim biçimidir.
2)Faşizm, tekellerin çıkarlarını ve egemenliğini garantiye alır, halka karşıdır, halka düşmandır.
3)Halkımızın yaşadığı tüm sorunların kaynağında emperyalizmin ve faşizmin sömürüsü vardır.
4)Emperyalizmin sömürüsü nedeniyle ülkemizdeki sınıfsal çelişkiler sürekli artmaktadır ve bu nedenle faşizmle yönetmekten başka çareleri yoktur.
5)Özelleştirmelerin, işsizliğin, yoksulluğun, iş cinayetlerinin, açlığın, eğitim, sağlık, tarım vb. alanlardaki adaletsizliğin kaynağı emperyalizm ve faşizmdir.
Halkımızın her kesiminin faşizmle çelişkileri vardır.
6)Faşizme karşı savaşımız halk içindir, bu savaşta halkın her kesiminin çıkarları vardır.
7)Halkın her kesimini faşizme karşı savaşta örgütleyebiliriz, bu savaşın parçası haline getirebiliriz.