KIZILDERE DEVRİME ÇAĞRIDIR!

KIZILDERE DEVRİME ÇAĞRIDIR;

KIZILDERE KURTULUŞUMUZUN YOLUDUR.

İster devrimini yapmış, ister henüz bu aşamaya ulaşamamış olsun, dünyanın hiçbir ülkesinde devrimin yolu birdenbire netleşmemiştir. Marks ve Engels’ten, devrimin zaferle taçlandığı 1917 Ekim devrimine, Ekim devriminden Çin, Küba devrimine kadar böyledir bu. Çünkü, hiçbir şey durağan değildir, hiçbir ülkenin ekonomik, siyasal, tarihsel, toplumsal koşulları bir başkasıyla aynı değildir. Hayat akar, tarih akar ve deniz devrim ise, nehir devrime ulaşılan yol ise, her ülkenin devriminin yolu da kendi koşulları içinde gelişir, netleşir ve denize doğru kendi yatağını oluşturarak akar.

İşte, 1972’nin 30 Mart’ı, 30 Mart’ın Kızıldere’si Anadolu ihtilalini devrime kavuşturacak nehrin yatağının bir daha yolundan saptırılamayacak kadar toprağın derinliklerine ve tarihe kazındığı gündür.

Kızıldere’de on yiğit insan, on yiğit savaşçı, on yiğit önder “Biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” diye haykırmıştır son nefeslerine kadar. Ölüm böyle inançla, böyle cesaretle karşılanmıştır.

Çünkü Kızıldere direnişi herhangi bir çatışma, hasbelkader biraya gelmiş her hangi bir grubun sadece bir kahramanlık olarak düşmana kafa tutması değildi. Orada dövüşenler, ne yaptıklarının, ne yapmaları gerektiğinin ve geriye ne bırakacaklarının bilinciyle savaştılar ve şehit düştüler.

Kızıldere manifestosunu yaratan Parti-Cephe’nin ideolojisi ve devrim stratejisidir. Daha, devrimin yolunun netleşmeye başladığı yaklaşık dönemde, yani Kızıldere’den yaklaşık iki yıl önce 1970’in Temmuz’unda Mahir, “Karşı devrimin saldırılarına Türkiye’de silahlı direniş hiç olmamıştır; bunu biz başlatmalıyız. Bir direniş geleneği yaratmalıyız. Bu direnişte bizim çoğumuz, belki de hepimiz ölebiliriz, ama gelecek kuşaklara bir direniş geleneği bırakırız” demişti. (1)

Bu iki yıl içinde, Kızıldere’ye gelene kadar çok şey değişmişti Anadolu’da. İhtilalin önünü tıkayan 50 yıllık revizyonist, pasifist gelenekle, oportünizmle, cuntacılıkla, mültecilikle hesaplaşmaya girilmişti.

“Biz eskiyiz”, “En iyisini biz biliriz”, “Silahla olmaz bu işler” diyen salon sosyalistleriyle, entelektüel lafazanlarla hesaplaşmaya girilmişti. Teoride hesaplaşmaya girilmişti, pratikte hesaplaşmaya girilmişti ve düzenin devrime engel olan ayak bağlarından adım adım uzaklaşılmıştı.

İlmek ilmek, heyecanla, coşkuyla, inançla örülmüştü Anadolu ihtilalinin yolu. Zincirler kırılmış, statükolar yıkılmıştı. İşçi, köylü, gençlik, esnaf…  tüm halk örgütlenecektir. İdeolojik, demokratik, politik mücadele olacaktır. Ama illa gerilla da olacaktır. Halkın savaşçıları, halkın ordusu olmadan devrim olmaz. Eskilerin “çok bilenlerin” onlara öğretmediği ama onların Marksizm-Leninizm’den öğrendikleri buydu.

Devrimin olması için, ‘70 sonunda Parti ve Cephe ile atıldı toprağa tohum. İşkencelerde, hapislerde, çatışmalarda, özveriyle, fedakarlıklarla, büyük bir inanç ve kararlıkla, şehitler verilerek büyütüldü umut. Ne dost, yoldaş görünenlerin ihanetlerine, ne de düşmanın darbelerine boyun eğilmedi.

Ne pahasına olursa olsun kavga sürmeliydi. Anadolu ihtilali, başladığı yolda ilerlemeliydi. Tereddüt etmediler. Edenlerle ayırdılar yollarını, daha bir sıkı sarıldılar kavgaya. Yeni tutsaklıklar, şehitler, operasyonlar, kuşatmalar yıldıramadı onları. İleri, hep ileriye yüründü. Ve Kızıldere’ye böyle gelindi. 

Başka örgütlerde yer alsalar da, kavgaya birlikte girdikleri, omuz omuza döğüştükleri dostlarının göz göre idam edilmelerine göz yumamazlardı. İdamlar karşı devrimin cellatlarının halka saldırısıydı, devrime saldırısıydı. Cevapsız bırakılamazdı. Bırakmak yenilgiyi kabul etmekti. Bırakmak ihtilalin yoluna gölge düşürmekti. Bırakmadılar.

On yürektiler Kızıldere’de. Halk sevgisiyle, devrime, yoldaşlarına, inançlarına bağlıkla, cesaretle, kahramanlıkla dopdolu on yürek. Yüzlerce askerin, ölüm mangalarının, bombaların, ağır makinalı tüfeklerin karşısında devrimin coşkusuyla, inancıyla atan on yürek.

Ama biliyorlardı ki, milyonların yüreği onların yanındaydı

Biliyorlardı ki, Baba İshaklar’dan, Bedrettinler’den, Börklüce Mustafalar’dan, Pir Sultanlar’dan bu yana kuşaktan kuşağa devredilen, Çakırcalı Efeler’in, Karayılanlar’ın, Mustafa Suphiler’in, Seyit Rızalar’ın kanlarıyla kızıllaşan kurtuluşun bayrağı şimdi onların ellerindeydi.

Biliyorlardı ki, Kızıldere’de Anadolu ihtilalinin yolu daha da berraklaşacaktı.

Biliyorlardı ki, Kızıldere’de dalgalanan bayrak yere düşmeden devrime kadar taşınacaktı.

Biliyorlardı ki, kendilerinden sonra gelen kuşaklar bu berrak yoldan denize ulaşacaklardı.

Kızıldere’de Anadolu ihtilalin yolu berraklaşmıştır.

Yüzyıllardır baskı ve zulüm altında ezilen Anadolu halkının kurtuluşunun yolu aydınlatılmıştır. Kurtuluşa bu yoldan varılacaktır, denize bu yoldan ulaşılacaktır. Yüzlerce yıllık esarete bu yoldan son verilecektir. Tarihe bu, böyle kaydedilmiştir.

KIZILDERE KURTULUŞUN YOLUNU

AYDINLATMAYA DEVAM EDİYOR

Kızıldere’nin ardından zafer naraları attı düşman. Bu iş burada bitti sandı. Ancak yanıldığını çok geçmeden gördü. Kızıldere son değildi, kurtuluşa kadar savaş sürecekti. Çok sahip çıkan oldu kurtuluşun bayrağına. En başta gençlik sahip çıktı. Sonra, bırakılan mirasın yükünü omuzlayamayıp dönenlerin dışında eskiler de vardı sahip çıkanların içinde. Ama bunların çoğu da sadece sahip çıkar gibi yapıyor, aslında Kızıldere’yi yolundan saptırmaya çalışıyordu. TKP’nin, TİP’in yerini doldurmaya hazırlanıp, Mahir’lerin yıktıkları duvarları, devrimin önüne şimdi bunlar örmek istiyordu.

Ama mümkün müydü? Kızıldere’nin gücünün, ihtilalin yolunun karşısında durmak; akan nehrin yatağını değiştirmek öyle kolay mıydı? Bayrağın düşmesine, devrimin yolunun karartılmasına, saptırılmasına izin verilmedi. Verilen yüzlerce şehitle, binlerce tutsaklıklarla, hayatın her alanında, Ölüm Oruçlarına yatarak, Anadolu’nun dağlarında, şehirlerinde vurarak, vuruşarak, dişe diş, göğüs göğüse çarpışarak, sağdan, soldan gelen tüm oklara kalkan, ihanetlere barikat oluşturarak büyütüldü umut. Yıllarca dişle, tırnakla, şehitlerimizin kanlarıyla sulanarak kazanılan mevzilerin, ihanetin, düşmanın teslim almasına izin verilmedi. Bayrağa leke sürdürülmedi. Direniş gelenekselleşti, teslim olmama gelenekselleşti.

Güç aldığımız yer Kızıldere’ydi, yolumuzu aydınlatan Kızıldere’ydi.

Bugün de, yolumuzu aydınlatan o ışıktan aldığımız güçle günbegün çoğalıyoruz devrimin ırmağında, adım adım yaklaşıyoruz denize.

Elbette engel olmaya çalışacak düşman. İster mi hiç denize ulaşmamızı? İster mi sömürüsüne, zulmüne son vermemizi? Onun için umut büyüdükçe saldırısı daha da azgınlaşıyor. Emperyalizmden aldığı güçle, en çirkef, en vahşi yöntemlerle saldırıyor. Gözaltıları, işkencesi, infazları, hapishaneleri, yasakları, topu, tüfeği, çeteleri ile saldırıyor. Mafyası, uyuşturucusu, fuhuşu, kumarı…. tüm ahlaksızlığı ve pisliği ile saldırıyor. Yalanları, dolanları, demagojileri ile saldırıyor. Din, mezhep, inanç, milliyet farklılıklarımızı kullanıp, bizi bölüp, parçalamaya çalışarak saldırıyor.

Hepsi bizi ezmek, yoketmek, kurduğu düzeniyle uzlaştırmak için;

Hepsi bizi teslim almak, sömürüye, zulme boyun eğdirmek için;

Hepsi bizi inançlarımızdan, umutlarımızdan soyundurup karanlığın dehlizlerine mahkum etmek için.

Düşmanın bugün bizi mahkum etmeye çalıştığı bu karanlıklarda, Kızıldere’nin ışığı şimdi çok daha güçlü parlıyor.

 Kızıldere yolumuzu aydınlatmaya, kurtuluşumuza giden yolu göstermeye devam ediyor. 

O aydınlık yolda emperyalizmle, oligarşiyle, düzenle uzlaşmak yoktur.

O aydınlık yolda ihanete, teslimiyete yer yoktur.

O aydınlık yolda burjuvaziden çalınan politikalardan medet ummaya, başkalarına dayanarak güç olmaya çalışma yoktur.

O aydınlık yolda pragmatizm, faydacılık, çıkarcılık yoktur.

Bunlar varsa gidilen o yol kurtuluşun yolu değildir. O yolda kurtuluş yoktur.

Kim diyorsa ki, esaretten kurtulmak istiyorum;

Kim diyorsa ki, sömürünün, zulmün, yoksulluğun son bulmasını istiyorum;

Kim diyorsa ki, onurumla, namusumla yaşamak istiyorum;

Kim diyorsa ki, birlik, beraberlik, sevgi ve kardeşlik içinde yaşamak istiyorum;

Kim diyorsa ki, bağımsızlık ve demokrasi istiyorum;

Yüzünü Kızıldere’ye dönmek zorundadır. Kızıldere’nin açtığı yoldan yürümek zorundadır. 

Saflık, temizlik, dostluk, kardeşlik, yoldaşlığın en görkemlisi oradadır.

Halk sevgisi, halka bağlılık oradadır.

Nerede, nasıl birlik olacağımız oradadır.

Nasıl direneceğimiz, düşmanı nasıl altedeceğimiz oradadır. 

KIZILDERE YOLUMUZU AYDINLATMAYA DEVAM EDİYOR.

ŞEHİTLERİMİZ KURTULUŞUMUZUN YOLUNU GÖSTERİYOR.

YOLUMUZ ÇAYANLARIN YOLUDUR!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Benzer Yazılar