Suriye’de Doğru Tavır Emperyalist İşgale Karşı Çıkmaktır

ABD EMPERYALİZMİ VE İSRAİL SİYONİZMİ SURİYE’Yİ İŞGAL ETTİ

SURİYE’NİN İŞGALİNDE HALKLARIN ÇIKARI YOK, SADECE EMPERYALİZMİN ÇIKARI VAR

SURİYE’DE HALKLAR LEHİNE BİR FIRSAT YOK, MASA DA MENÜ DE YOK,

EMPERYALİZME UŞAKLIK, İŞBİRLİKÇİLİK VAR

HALKLARIN TEK KURTULUŞ YOLU EMPERYALİZME KARŞI SAVAŞTIR

DOĞRU TAVIR, EMPERYALİST İŞGALE KARŞI ÇIKMAKTIR

“GÜÇSÜZ DEĞİLİZ, GÜCÜMÜZ İDEOLOJİMİZDEDİR

YALNIZ DEĞİLİZ, BÜTÜN DÜNYA HALKLARIYLA BİRLİKTEYİZ

UMUTSUZ DEĞİLİZ, EMPERYALİZM VE İŞBİRLİKÇİLERİ KAYBEDECEK,

HALKLAR KAZANACAK!”

ABD emperyalizmi 2000’lerin başında Büyük Orta Doğu Projesi’ni (BOP) açıkladı. ABD’nin 2005-2009 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı görevini üstlenen Condoleezza Rice, 2003 yılında güvenlik danışmanı olduğu günlerde yazdığı bir makalede “Orta Doğu’da 22 ülkenin sınırları değişecek” ifadesini kullanmıştı.

Daha sonra bu proje George Bush’un ABD başkanı olduğu dönemde açıklandı. ABD emperyalizmi, bu proje ile emperyalist sistemin krizine çözüm arıyordu. Çözüm; petrol zengini bölgelerin işgal edilmesi, bu bölgelerdeki doğal kaynakların emperyalist tekellerin hizmetine açılması yani bu ülkelerin zenginliklerinin yağmalanması ve bu toprakların emperyalist pazara dahil edilmesiydi.

Bu proje çerçevesinde Türkiye’ye özel bir yer verilmiş, Recep Tayyip Erdoğan çıkıp gururla bu projenin eş başkanı yapıldığını açıklamış, proje çerçevesinde Müslüman Kardeşler başta olmak üzere İslamcı güçler kullanılacak “Ilımlı İslam” tanımı altında İslamcı güçler emperyalizmin hizmetine sokulacaktı. Bir yerde bu proje ile Müslümanlık yeniden tanımlanıyordu, emperyalizme karşı olan Müslümanlar düşman ilan ediliyor, emperyalizmin işbirlikçisi İslamcılık geliştiriliyordu.

Proje Tunus’ta ilk adımını attı. Adına ironik bir şekilde“ARAP BAHARI” ismi verilen süreçte, emperyalizmin çıkarları çerçevesinde Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yönetimler değiştirilmeye başlandı. İlk adım Tunus’ta atıldı, sonra Mısır ve Libya’da yönetim değişiklikleri gündeme geldi. Sıra Suriye’ye geldiğinde tarih 2011’di.

Emperyalizmin Büyük Orta Doğu Projesi, Suriye halkının direnişine çarpmış ve Aralık 2024’e kadar Suriye’nin emperyalizme karşı direnişi kırılamamıştı. 27 Kasım 2024’de emperyalizmin işbirlikçisi Heyet Tahrir Şam isimli örgüt saldırı başlatarak önce üç gün içinde Halep’i aldı. Sonra birkaç gün içinde Şam’a girdi. Kısa sürede de Şam’ı ele geçirdiler. 8 Aralık’ta Şam işbirlikçiler tarafından işgal edilmişti. 13 yıldır emperyalizmin işgal saldırılarına direnen Suriye’nin bu kadar kısa sürede işgal edilebilmesi ayrı bir değerlendirme konusu. Sonuç olarak; Suriye Başbakanı Muhammed Gazi El Celali, kendisinin ve birkaç bakanın ülkede kaldığını ve silahlı muhalefet liderliğiyle temas kurduklarını açıkladı. Rusya Dışişleri Bakanlığı ise Devlet Başkanı Beşar Esad’ın çatışmaya katılan bazı taraflarla yaptığı görüşmelerin ardından istifa etmeye ve ülkeyi terk etmeye karar verdiğini, iktidarın barışçıl bir şekilde devredilmesi talimatını verdiğini, sonra da Kremlin’den bir yetkili, Esad ve ailesinin Moskova’da olduklarını açıkladı.

Suriye’de iktidarın emperyalizmin işbirlikçilerinin eline geçmesi, Orta Doğu’nun yeni sömürgeleştirilmesi sürecinin hızlanması demektir. Suriye emperyalizmin programını hayata geçirmesinin önündeki önemli bir engeldi, şimdi emperyalizmin yeni sömürgeleştirme politikasının önündeki bu engel ortadan kaldırılmıştır. Suriye halkı 300-400 bin ölü pahasına emperyalizme karşı direnmiş fakat gelinen aşamada bu savaşta bir mevzi kaybı yaşanmıştır.

Bu tablo karşısında, emperyalizmin ve onların işbirlikçisi Türkiye oligarşisinin, AKP iktidarı ve yandaşlarının sevinmelerinden daha doğal bir şey yoktur. Çünkü bu işbirlikçiler çıkarları emperyalizmin çıkarlarıyla birdir. Bunlar emperyalizmin masasının artıklarıyla beslenen çakallardır.

Fakat sevinç çığlıkları atanlar bunlarla sınırlı değil. Kendisine solcu, devrimci diyenler Suriye’de yeni fırsatlar ortaya çıktığını söylüyorlar. Kürt milliyetçileri, BAAS iktidarının devrilmesinin kendileri için fırsatlar sunduğunu belirtiyor, işbirlikçi çeteler ve İsrail ile hareket edebileceklerinin mesajını veriyorlar.

ORTADA MASA DA YOK MENÜ DE YOK,

EMPERYALİST İŞGAL VAR

EMPERYALİZM VE HALKLAR SAFLAŞMASI VAR

“Masada mı olacaksın, menüde mi olacaksın?” kavramı emperyalist işgali meşrulaştırmanın araçlarından biri yapıldı. Yani emperyalizmin hizmetine girip Suriye’nin işgal ve yeni yönetimin belirlendiği masaya oturmazsan, seni yemek menüsü yaparlar deniyor. Tayyip Erdoğan’dan, Kürt milliyetçilerine “Masada olmayan menüde olur” söylemiyle emperyalist işgal ve işbirlikçilik meşrulaştırılıyor.

Kürt milliyetçisi Selahattin Soro, “Astana, Moskova ve Cenevre’de Kürtler!” başlıklı yazısını “Sonuç olarak ABD-Rus ilişkisi, çelişkisi ve çatışması Kürtleri sahada derinden etkileyecektir. Kürtler sahada politika ve savaşımını yürütürken bu her iki süper gücün varlığını ve politikalarını dikkate alarak ne karşıt ne de vasal (hizmetli) olmamalıdırlar. İngilizlerin “Masada olmayan menüde olur” deyiminden de anlaşılmaktadır ki Kürtler 20. Yüzyıl’ın menüsü oldular ama 21. Yüzyıl’da mutlaka masada olmalıdırlar.” sözleriyle bitiriyor.

Oysa biz diyoruz ki; halkları hesaba katmayan hiçbir projenin yaşam şansı yoktur.

Bu iki farklı söylem emperyalizm ve halklar saflaşmasında nerede yer aldığınızı anlatır. Halk safında yer alanlar, emperyalizmin masasında kırıntı kapma peşinde olmazlar, halk safında yer alanlar emperyalizmle ilişkilere masa-menü ikilemi ile bakmazlar. Halk safında olanlar, emperyalist işgal karşısında bedeli ne olursa olsun tavır alır, emperyalist işgalin ortaklığını, işbirlikçiliğini yapmazlar.

Öyle ya anlatın bize? O tarif ettiğiniz masada kimlere nasıl yer veriliyor?

Masada yer almak için ne yapıyorsunuz? Emperyalizmin kara gücü oluyorsunuz. Neden bunları anlatmıyorsunuz? Bu masanın karşılığında neler yaptığınızı, ABD çıkarlarına nasıl hizmet ettiğinizi, sadece Rakka’da 500 Kürt gencinin ABD çıkarları için can verdiğini neden anlatmıyorsunuz?

Demek ya masada olunur ya menüde olunur. Menüde olmamak için emperyalizmin katliamlarına, işgallerine askerlik yapılır öyle mi? Yani menüde olmamak için başka halkları emperyalizmin çıkarları için katleder, onları “menü” haline getirirsiniz öyle mi?

Peki bu ideoloji kimin ideolojisidir?

Bakın hangi masada yer almak istediklerini nasıl anlatıyor Kürt milliyetçisi Selahattin Soro;

“ABD Trump başkanlığında yepyeni bir döneme girmiş bulunuyor. Bunun Suriye ve Orta Doğu’ya nasıl yansıyacağını kestirmek zor. Lakin ABD daha pragmatik ve hızlı kararlar ve uygulamaları sahada hayata geçirecektir. Bu politik ve askeri yaklaşımların Rusya ve ABD ilişkilerini nasıl etkileyeceğini pratikte yaşayarak göreceğiz. Nihayetinde ABD ve Rusya, Suriye vb. ulus-devletlerin aşılmasında hemfikirdirler. Suriye’nin parçalanmasında sergiledikleri tavır birbirine benzerdir. Şimdi her iki gücün sahada yürüttüğü siyaset Suriye’nin paylaşılmasıdır. Muhtemeldir ki her iki güç 1946 yılında Almanya’nın paylaşılmasında sergiledikleri ortak tutumu Suriye zemininde de sergileyebilirler.”

İşte bu masada yer almak istiyorlar. Suriye’yi ABD ve Rusya aralarında paylaşmak için masa kuracaklar, biz de bu masada pay kapacağız diyorlar.

Suriye’deki gelişmelere, emperyalist işgal ve yağma hesaplarını, emperyalizmin Büyük Orta Doğu Projesini yok sayarak değerlendirme yapanlar emperyalizmin yanında yer alarak emperyalist işgal ve yağmadan kendilerine düşecek kırıntıların hesabını yapıyorlar.

Bu hesaplar, bu açıklamalar içinde halklar yok, halkların çıkarları yok. Rojava’daki ve Türkiye’deki Kürt milliyetçileri Rojava’nın tarihi bir fırsat yakaladığını söylüyorlar.

Soruna emperyalizm ve halklar saflaşması çerçevesinde, antiemperyalizm ilkesi ile bakmayanlar, Esad yönetiminin de zalim olduğunu söyleyerek, emperyalist işgali Esad’a diktatör diyerek meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Yani yıkılan Suriye halkın çıkarlarını temsil etmeyen, zalim bir diktatörlükmüş!

Marksist-Leninistler için bu sorunun çözümü tartışma götürmeyecek açıklıkta netleştirilmiştir. Esad iktidarı demokratik bir yönetim olmasa da emperyalist işgal koşullarında soruna bakış açısı bu olmaz, soruna emperyalizm halklar çelişkisi çerçevesinde bakılır. BAAS yönetimi küçük burjuva diktatörlüktür ve halkla çelişkileri vardır. Fakat emperyalizmin açık işgali koşullarında emperyalizme karşı savaşan tüm güçler halk saflarını temsil ederler. Ne kadar demokratik olursa olsunlar, ne kadar demokrasi üzerine laf ederlerse etsinler, emperyalizmle işbirliği yapanlar da halkların karşısında, emperyalizm safında yer almış olurlar. Sorun bu kadar açıktır, nettir.

Çin’de Mao Zedung önderliğinde Japon emperyalizminin açık işgaline karşı kurulan cephe, Çin’in burjuva milliyetçisi yönetimini de içine almıştır. Çin halkı ile burjuva milliyetçi yönetim arasındaki çelişkiler Japon açık işgali koşullarında tali hale gelmiştir, öne çıkan belirleyici çelişki yani baş çelişki Japon emperyalizmi ile Çin ulusu arasındaki çelişki haline gelmiştir.

Siz ki BAAS rejiminin baskıcılığından söz ederken faşist AKP iktidarı ile aynı safta buluşuyorsunuz. Faşist MHP ile aynı safta buluşuyorsunuz. Emperyalist dünya halklarının katili ABD’nin işgallerinin, katliamlarının işbirlikçiliğini yapıyorsunuz. Filistin halkının, Lübnan halkının katili İsrail’le aynı safta yer alıyorsunuz.

BAAS iktidarı Kürt milliyetçiliğine yıllardır ev sahipliği yaptı, örgütlenmesine olanak sağladı. Öcalan yıllarca Suriye’de barındı, Kürt milliyetçi hareket bu ülkedeki kampları kullandı. Peki onun yerine getirilen HTŞ demokratik bir yönetim mi kuracak? Siz onlarla aynı saftasınız.

Ne diyor Mazlum Kobani; yeni yönetimin oluşturacağı Suriye bayrağını kendi bayrakları sayacaklarını, bu bayrağın bağımsızlık bayrağı olduğunu söylüyor. ABD’nin egemenliğindeki Suriye’nin parçası olduklarını söylüyor.

EMPERYALİZM HALKLAR SAFLAŞMASI

FAŞİST MHP İLE KÜRT MİLLİYETÇİLERİNİ AYNI SAFTA BİRLEŞTİRDİ,

SAFLARI İŞBİRLİKÇİLİĞİNİ YAPTIKLARI ABD’NİN SAFIDIR

27 Kasım’da HTŞ saldırısı ile başlayan Suriye’de emperyalizmin yönetimi ele geçirme süreci aslında İsrail’in Filistin işgali, İran’a, Lübnan’a saldırıları ve katliamları ile başlamıştı.

İsrail’in Filistin işgali Orta Doğu’da artık hem yüzüne solcu maskesi takıp hem emperyalizmin askerliğini yapma döneminin sürmeyeceğini gösteriyordu. Gerçi Rojava denilen bölgede 28 ABD üssü kurarak ABD askeri haline gelenlerin yüzlerindeki maske çoktan yırtılıp parçalanmıştı. Ama yine de Kürt milliyetçilerinin ve yanlarındaki oportünistlerin dilinde, solculuk, hatta sosyalistlik, Rojava devrimi demagojileri eksik olmuyordu.

Artık yüzlerdeki maskelerin inme zamanı geldi. Artık Orta Doğu’da cepheleşme doruk noktasına vardı. Herkesin safını açık olarak belirtmek zorunda olduğu bir

dönem yaşandı.

Örneğin İsrail Dışişleri Bakanlığı’na atanan Gideon Saar, Kürtlerin “doğal müttefikleri” olduğunu söyledi. “Suriye’deki durumu ele aldık. Kürt azınlığın güvenliğinin sağlanması gerekliliğini vurguladım. Çünkü onlar, saldırılarla karşı karşıyalar.” dedi.

İsrail’e bu açıklamaları yaptıran Orta Doğu’daki saflaşma ve bu saflaşmada Kürt milliyetçiliğinin safını emperyalizm ve İsrail yanında belirlemiş olmasıdır. Kürt milliyetçileri de İsrail ile ilişkilerini bu saflaşmaya uygun belirlediler. İsrail ile ilişki geliştirme isteklerini belirten açıklamalar yaptılar. İsrail’in Filistin’de 60 bin Filistinliyi katleden saldırısı karşısında Filistin halkını desteklemediler, İsrail’in katliamlarına tavır almadılar.

Bugün artık Orta Doğu’da saflar netleşmiştir. Emperyalizmin işbirlikçisi güçler ve emperyalizme karşı direnen güçler vardır. Bölgede ABD ve İsrail cephesinde yer alan güçler içinde Türkiye ve Türkiye’nin Suriye içindeki işbirlikçileri çeteler, Kürt milliyetçileri de vardır. Bunun karşısında ise Filistin, Lübnan, Suriye, Yemen, İran, Rusya ve bölgenin emperyalist işgale tavır alan halkları ve ilerici güçleri emperyalist işgal karşısındaki direniş güçlerini oluşturuyordu.

Bu tablonun sonucudur ki Türkiye’de bugüne kadar görülmemiş bir şey yaşandı, MHP’li faşist Devlet Bahçeli çıkıp “Öcalan gelsin Meclis’te konuşma yapsın” dedi. Devlet Bahçeli’ye bunu söyleten kuşkusuz ki ABD emperyalizminin Orta Doğu’da işbirlikçilerini aynı cephede birleştirme ve emperyalist işgal ve egemenlik politikalarında kullanma ihtiyacıydı. Devlet Bahçeli’ye bu planın sözcülüğü görevi verilmiş, o da emperyalizmin emri altındaki bir kukla olarak kendisine verilen görevin gereğini yerine getiriyordu. Bu tablo MHP’nin emperyalizmin faşist ideolojiyle donatılmış bir kuklası olduğu gerçeğini bir kez daha net olarak gösterdi. Bu faşist kukla düne kadar ağzından salyalar akıtarak milliyetçilik ve Kürt düşmanlığı, devrimci sosyalist düşmanlığı üzerine politika yapma görevini yerine getiriyordu ama görüldü ki, efendileri kendilerine görev verdiğinde birden milliyetçi dili bırakıp Kürt düşmanlığı üzerine kurduğu politikayı değiştirebiliyordu da.

TARİHİ FIRSAT DEĞİL,

EMPERYALİZMİN YENİ BİR ASKERİ ÜSSÜ,

BİR YENİ SÖMÜRGESİ ROJAVA VAR

Kürt milliyetçileri ABD emperyalizminin işbirlikçiliğini Rojava devrimi, Kürt devleti kurma söylemleri arkasına gizlemeye çalışıyorlar. Gerçekte Rojava’da hiçbir zaman bir devrim olmadı, hiçbir zaman bağımsız bir Kürt devleti kurulması gündeme gelmedi. Daha baştan ABD emperyalizminin işbirlikçiliğinde geliştirilen bir yönetim ve askeri örgütlenme oluşturuldu.

Rojava’nın işbirlikçileştirilmesi, ABD emperyalizminin Türkiye faşizmi, Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerle birlikte örgütlediği IŞİD’in Rojava bölgesine saldırtılması ile başladı. Kürt milliyetçiliğine ölüm gösterildi, ABD işbirlikçiliği kabul ettirildi. Yanlış anlaşılmasın, Kürt milliyetçiliği ABD işbirlikçiliğine uzak bir örgüt olmadı zaten. Kendilerinin ifadesiyle, onlar hiçbir zaman ABD’ye karşı olmadılar, ABD’yi hiçbir zaman hedef almadılar.

Bu işbirlikçilik sürecinde ABD emperyalizmi Orta Doğu’da bugüne kadar edinemedikleri üsler edindiler. Sadece Rojava gibi küçücük bir bölgede 28 askeri üs kurdular. Göçenlerden sonra çok çok nüfusları 2 milyon kalan Kürtler içinden 100 bin kişilik bir işbirlikçi ordu oluşturdular.

Rojava gerçekliği budur işte. Yani ABD emperyalizminin örgütlediği, maaşlarını verdiği bir askeri güçtür. Bunun dışında da bir şey yoktur Rojava denilen bölgede. Ve artık politikalarını, hatta attıkları her adımı ABD emperyalizminin belirlediği bir örgütlenmedir Rojava. Ve biz biliriz ki, ABD emperyalizminin denetiminde halklar lehine hiçbir şey olmaz. Ancak uşaklık yapılabilir. Yaptıkları da budur. Kürt milliyetçilerini Suriye’de de Türkiye’de de bekleyen, ABD emperyalizminin çıkarları çerçevesinde hareket etmek, halklara karşı savaşmaktır. Türkiye faşizmi ile birlikte halklara karşı olmaktır.

Kürt milliyetçileri gelinen aşamada, emperyalizmin çıkarlarının bekçisi durumundadır. Tıpkı Türkiye oligarşisi gibi. Hatta Türkiye oligarşisinin kendi çıkarları kısmen vardır, Kürt milliyetçiliğinin bir avuç tepedeki işbirlikçi dışında bir çıkarı da olmayacaktır.

AL VER OYUNU diyerek emperyalizmin işgalini, saldırılarını ve bunun işbirlikçiliğini meşrulaştırıyorlar. Bunun adına politika diyorlar. Hayır, politika bu değil. Halklar adına, devrimci politika bu değildir. Bu politika işbirlikçilik, uşaklık politikasıdır.

Devrimciler tarihsel siyasal haklılık çerçevesinde bakar.

Devrimciler sınıfsal çerçevede bakar.

Devrimciler antiemperyalist, antifaşist ilkeler çerçevesinde bakar.

Devrimciler halkların çıkarları çerçevesinde bakar.

EMPERYALİZM KARŞISINDA VAR OLMANIN TEK YOLU EMPERYALİZME KARŞI SAVAŞMAKTIR.

GÜÇSÜZ DEĞİLİZ, GÜCÜMÜZ İDEOLOJİMİZDEDİR.

YALNIZ DEĞİLİZ, BÜTÜN DÜNYA HALKLARIYLA BİRLİKTEYİZ.

UMUTSUZ DEĞİLİZ, EMPERYALİZM VE İŞBİRLİKÇİLERİ KAYBEDECEK, HALKLAR KAZANACAK!

Suriye’de yeni bir mevzi kazanan emperyalizmin saldırganlığının daha da artacağı açıktır. Suriye’de rejim değişikliği emperyalizmin çıkarına olmuştur ve halkların aleyhinedir. Fakat bu emperyalizm kazandı, halklar bu savaşı kaybetti demek değildir. Hayır emperyalizme ve faşizme karşı halkların savaşı tarihseldir ve kurtuluşa kadar sürecektir. Emperyalizme ve halklar arasındaki çelişki sadece ve sadece emperyalizmin yenilmesi ve halkların iktidarı ile çözülebilecektir. Bu çelişki emperyalizme karşı savaşın süreceğinin kesin kanıtıdır.

Emperyalizme karşı emperyalizmin yanında ya da emperyalist saldırganlık karşısında sessiz kalarak kendini koruyabileceğini sananlar yanılıyorlar. Hayır, emperyalizm karakteri gereği sürekli daha fazla sömürmek, daha fazla işgal ve katliamlara başvurmak zorundadır. Tersi yani daha öz sömürü, daha az işgal ve katliamlar emperyalizmin intihar etmesi demektir.

Bu gerçeklik bize emperyalizm karşısında var olmanın tek yolunun emperyalizme karşı savaşmak ve onu yenmek olduğunu gösterir. Tıpkı tarihte defalarca kanıtlandığı gibi.

Emperyalizmi, ilk olarak Bolşevik Devrimi’nde yendik. Sovyetler Birliği’ni kurduk.

İkinci Paylaşım Savaşı’nda emperyalizme teslim olan ülkeler hayatta kalma şanslarını yitirirken faşist Almanya emperyalizmini yenen Sovyetler Birliği halkı oldu. Hem Sovyetler Birliği’nin yaşamasını hem de bütün olarak Avrupa’da halkların yaşamını kurtaran bu galibiyet oldu.

Çin halkının kurtuluşu Japon emperyalizmine karşı savaşarak ve zafer kazanarak sağlandı.

Vietnam halkı ABD emperyalizmine karşı üç milyon şehit vererek zafer kazandı. Ancak böyle var olmayı başardı.

Bu tarih bize emperyalizme karşı sadece direnerek, savaşarak kendini koruyabileceğini gösterir.

Emperyalizm karşısında güçsüz değiliz. Tek yenilmeyecek güç halklardır. Tek yıkılmaz kale halklardır. Halkı örgütlemek, halkı savaştırmak emperyalizme karşı zafer kazanmanın anahtarıdır.

Güçsüz değiliz, gücümüz ideolojimizdedir. İdeolojimiz halkları emperyalizme ve faşizme karşı örgütleme ve savaştırma gücümüzdür. İdeolojimiz, emperyalizmi yenerek, kapitalizmi yıkarak yerine halkların çıkarlarını temel alan sosyalist düzeni kuracak güçtedir.

Yalnız değiliz, bütün dünya halklarıyla birlikteyiz. Emperyalizm ve işbirlikçileri 8 milyarı aşmış dünya halkları karşısında bir avuçtur. Ve yenilmeye mahkûmdur. Bir avuç emperyalist tekel, bir avuç sömürücü azınlık, kurdukları düzenle birlikte yıkılıp gidecektir. Sekiz milyar dünya halkları kazanacaktır.

Umutsuz değiliz, tarihsel ve siyasal haklılığımızla biliyoruz ki bir avuç emperyalist yenilecek, halklar kazanacaktır.

SONUÇ OLARAK;

YAŞANAN SORUN “MASADA MISINIZ MENÜDE MİSİNİZ?” SORUNU DEĞİL, EMPERYALİST İŞGAL VE YENİ SÖMÜRGELEŞTİRME SORUNUDUR.

ÇELİŞKİ EMPERYALİZM VE HALKLAR ARASINDADIR, KİM OLDUĞUNUZU, NE OLDUĞUNUZU BU SAFLAŞMADA ALDIĞINIZ TAVIR BELİRLER. YA EMPERYALİZME KARŞI SAVAŞAN HALK SAFLARINDAKİ BİR DEVRİMCİSİNİZDİR YA DA EMPERYALİZMİN İŞBİRLİKÇİSİ, UŞAĞI ABD’NİN ASKERLERİSİNİZDİR.

EMPERYALİZME KARŞI SAVAŞMAK YERİNE “PASTADAN PAY KAPMA” HAYALİ KURANLAR EMPERYALİZMİN İŞGALİNİ, SÖMÜRGECİLİK POLİTİKALARINI MEŞ- RULAŞTIRIYORLAR DEMEKTİR.

SURİYE’DE HALKIN DİRENİŞİNİN KIRILMASI ABD VE AVRUPA EMPERYALİZMİNİN BÜYÜK ORTA DOĞU PROJESİ’NDE, ORTA DOĞU’YU YENİ SÖMÜRGELEŞTİRME PROGRAMINDA BİR ADIM DAHA İLERLEDİKLERİ ANLAMINA GELİR. BU EMPERYALİZMİN SALDIRGANLIĞINI DURDURMAYACAK, DAHA DA ARTIRACAKTIR. SIRADA YENİ SALDIRI HEDEFLERİ OLACAKTIR.

KÜRT MİLLİYETÇİLERİNİN İŞBİRLİĞİ YAPMAYA HAZIR OLDUĞUNU SÖYLEDİKLERİ ÇETELER, ORTA DOĞU’DA GERİCİLİĞİN, EMPERYALİZMİN HİZMETİNDEKİ HALK DÜŞMANI DİNCİLİĞİN TEMSİLCİLERİDİR.

DEVRİMCİ TAVIR EMPERYALİZME KARŞI SAVAŞTIR, EMPERYALİZMİN İŞGAL VE YENİ SÖMÜRGELEŞTİRME POLİTİKALARININ KARŞISINDA DURMAKTIR.

EMPERYALİZM YENİLECEK, HALKLAR KAZANACAKTIR.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Benzer Yazılar