Home Genel Grup Yorum’un Tutsak Emekçisi Cemil Kurt’tan Aydın-Sanatçılara Mektup Var!

Grup Yorum’un Tutsak Emekçisi Cemil Kurt’tan Aydın-Sanatçılara Mektup Var!

0

Erzurum Dumlu1 Nolu Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nde Kuyu Tipi Hapishaneler Karşı Süresiz Açlık Grevinde Olan Cemil Kurt’un Direnişe Dair Mektubunu Paylaşıyoruz…

*

Merhaba

Halkımıza onun aydınlık yüzü olan aydınlarımıza halkın sesi olmaya çalışan sanatçılara gazetecilere Erzurum Dumlu 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nden umut dolu selamlarımızı gönderiyoruz.

Nasılsınız?

Benim çocukluğum Ardahan’ın ücra bir köyünde geçti, milyonlarca insanımız gibi bende 13 yaşında çalışmaya başladım. 12 yaşında hoparlörü patlak bir teypten dinlediğim Grup Yorum’la fiziki olarak 2014 yılında, İstanbul’un yoksul mahallerinden biri olan, Esenyurt Kıraç’ta tanıştım. 30 yaşına geldiğimde 2021 yılında Grup Yorum emekçilerinden biri olarak halkımızın haklı kavgasında sanatımızla yerimi aldım.

Hepimizin bildiği gibi Grup Yorum’a yönelik baskı, yasaklamalar, tutuklamalar emekçilerimizin terör listelerine eklenip başlarına para ödülleri konulması, çalışmalarımızı yürüttüğümüz idil kültür Merkezi’nin onlarca kez basılıp talan edilmesi hukuksuzca verilen cezalar özellikle 2019 yılından bu yana aldı başını gidiyor.

Bizler terörize edilerek halkımızdan koparılmak isteniyoruz.

Ama bu yazdıklarım, dışarıya ve adalet saraylarına kadar olan kısımdır sadece.

Tüm bu saldırıları halkımızla birlikte göğüsledik.

Halkımızın acılarını özlemlerini sanatımızla anlatmaya devam ettik, ediyoruz. Ancak birde hapishaneler boyutu var. Çünkü asıl amaçlanan devrimci sanatçılık düşüncesinin yok edilmesidir. Onun içindir ki içeride ve dışarıda halkımızla birlikte direnerek üretmeyi seçtik.

Şu an bulunduğumuz Kuyu Tipi hapishanelerde dört emekçimiz, Anadolu’muzun dört bir yanında halkımıza korku salmak için açılan hapishanelerde toplam 12 emekçimiz hukuksuzca tecrit altında tutulmaktadır.

Bulunduğumuz hapishaneleri müjde olarak Tayyip Erdoğan FETÖ’cülere gün yüzü göstermeyeceğiz diyerek duyurmuştu. Ağırlaştırılmış müebbet infaz rejimine göre inşa edilen bu hapishanelerin çoğunluğu tek kişilik hücrelerden oluşmakta. Yani ağır tecrit politikası uygulanmaktadır. Yasal olarak ağırlaştırılmış müebbet hükümlerinin dışında tutuklu ve süreli hükümlerin buralarda tutulması suçtur. Ancak her zaman olduğu gibi söz konusu devrimciler, aydınlar, sanatçılar olunca yasalarında bir hükmü kalmıyor.

Hepimizin bildiği, yaşadığı gibi sistem bu kuyular gibi derin bir krizin içerisinde. Halklarımıza karşı yozlaştırma, açlık yoksulluk dayatılırken onların sesi olan aydınlara, gazetecilere, sanatçılara yönelik baskı yasaklar tutuklamalar hat safhaya çıkmıştır.

Tarihin her döneminde de aynı şeylerle karşılaştık.

Nazım Hikmet’ten Enver Gökçe’ye, Ruhi Su’dan Grup Yorum’ a, Sabahattin Ali’den Hasan İzzetin Dinamo’ya, Yaşar Kemal’den Yılmaz Güney’e kadar. Bugünde kitaplar, konserler tiyatrolar yasaklanıyor. Gazeteciler, sanatçılar hapishanelere dolduruluyor. Yaşamak ne kadar zor değil mi? Mesleğini yapmak. Kitaplar yazmak, sanatını yapmak ne kadar zor! Zifiri bir karanlıkiçinde tutulmak isteniyoruz. En küçük bir ışık zerresi bile görülmüyor! Bu karanlık ne zaman ve nasıl geçecek bilinmez! Tek başımıza elimiz kolumuz bağlanmış öylece karanlık içinde o karanlığa bakmaktan dahi korkarak oturuyoruz. Ağzımızı açsak daha da kötüsüyle karşılaşacağız! Bu ne dert, bu ne kader böyle, nereye kadar karanlıkta oturup bekleyeceğiz, kimden bizi kurtarmasını bekliyoruz?

Okuduğum bir kıssadan hissede herkesin hızırı kendisidir. Önce kalk çamura batmış şu arabaya omuz ver, diyordu. Bu zifiri karanlık ancak yine bizlerin aydınlığı birliğiyle açacaktır. Evet karanlıklar bilinmezliklerle doludur, göz gözü görmez fakat o karanlığın içinde saklı olan ışığı yalnızca aydınlar, sanatçılar görebilir gerçeğin peşinde koşan gazeteciler görebilir.

Halkımızın haklı kavgasını miras bırakan şairlerimiz, aydınlarımız, sanatçılarımız da aynı karanlığı aşmadılar mı? En ağır baskılar altındayken, hapishanedeyken en değerli üretimlerini yapıp, gördükleri umut ışığını halka bugüne taşımadılar mı? Bugün gelinen noktada içerisi dışarısı diye ayrım yapmakta doğru değil, çünkü ülkenin kendisi hapishaneye çevrilmiş durumda.

Nazım Usta’yı saygıyla anıyor ve şu iki dizesini hatırlatmak istiyorum. “Bir mavzer gözü gibi karanlığın gözüne bakarak, yürümek” Şunu çok iyi biliyoruz ki bu toprakların onurlu aydınları, sanatçıları, gazetecileri kederli kederli oturup beklemiyor, beklememeli.

Anadolu toprakları zulme, sömürüye karşı şanlı direnişleriyle doldurmuştur tarihi. Halkımızın gözü kulağı, bilinci olanlar pes etmiyor, beklemiyor, direniyor.

Bizler karanlığın gözüne bakarak yürüyoruz. Evet biliyorum bir çoğunuz beklemenin şimdilik sessiz kalmanın, hele hele açlık grevi, ölüm orucu yapmanın yanlış, bile bile ölüme gitmenin kimseye bir fayda getirmeyeceğini düşünüyor. İnsan ne olursa olsun yaşamalı, deniliyor mesela. Bu karanlık içinde sanatımız emeğimiz aydınlığımız boğulmak isteniyorsa, insanlığımız düşüncülerimiz yok ediliyorsa ne yapmalı?

Maalesef yaşamı ve yaşatmayı ölesiye sevdiğimiz görülmek istenmiyor. Bizler hümanist olmayı başımız önde karanlıkta oturmak olarak görmüyoruz. Hümanist olmayı insan kalabilmek, insanca yaşamak için ölümüne sevmek olarak görüyoruz. Bu konu üzerine düzinelerce kitaplar yazılır, yazıldı. Farklı düşünmekte çok doğal bir durum çünkü düşüncelerimizi içinde yaşadığımız koşullar belirliyor. Fakat farklıda düşünsek bizlerin düşüncelerinin onayının dışında var olan gerçeklik karşısında tavırsız, sessiz kalmak ne kadar doğrudur?

Ben Nurettin Kaya ile hapishanede tanıştım. Yıllar sonra yine bu kuyularda tekrar karşılaşıp kucaklaştık. Yoksul halk çocuklarından sadece biridir Nurettin Kaya. Bizlerin hukuksuzca, yasalara aykırı bir şekilde ağırlaştırılmış müebbet koşullarında tutulmasına karşı 20 Ekim 2023 tarihinde ölüm orucuna başladı. 29 Şubat tarihinde Bolu F Tipi Hapishanesi’ne sevk edildi.

Tek kişilik hücrede birlikte kaldığım hüküm özlü arkadaşım Alişan Gül’ün ağırlaştırılmış müebbet statüsünün dayatılmadığı bir hapishaneye sevk edilmemiz için ölüm orucunun 235 (258 – 3 Temmuz 2024 itibariyle).gününde. Sadece kendisi için değil, bizimde sevkimizin yapılmasını istiyor, sonuna kadar gideceğine inanıyoruz. Bizde sevkimizin yapılması, Nurettin Kaya’nın yaşaması için süresiz açlık grevimizin 92. (115- 3 Temmuz 2024 tarihi itibariyle) günündeyiz. Nurettin Kaya’nın ölmesine izin vermemeliyiz.

Bu halka gerçekleri açıklama misyonunu taşıyan tüm aydın, sanatçı ve yazarların görevidir. Adaletsizliğiyle hukuksuzluğa karşı olmak bunu gerektirir.

Son dönemlerde adaletsizlik hukuksuzluk tartışmaları; Osman Kavala ve Can Atalay üzerinden yürütülmekte, bu davaların sonuçlarının ortadan kaldırılmasına indirgenmektedir. Hapishanelerdeki yaşanan sorunlara gözlerimizi kapattığımızda gerçeklerden de kaçmış oluruz.

Tüm aydın ve sanatçıların Nurettin Kaya’nın yaşaması için bizlere yaşatılan bu ağır tecridin ortadan kaldırılması içinde ses olacağınıza inanıyoruz. Biliyoruz ki herkes bir şeyler yapabilir yapacaktır da. Halkımızın ve kendimize biçtiğimiz misyonun gereği de beklentisi budur. Meydanlarda evladının yaşaması için yerlerde sürüklenen ana babaların bir kez daha evlat acısı yaşamalarına izin vermeyelim.

Herkesi bir kez daha selamlıyor, çalışmalarınızda kolaylıklar diliyoruz. Daima umutla, dirençle kalın.

Grup Yorum Emekçisi Cemil Kurt

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Exit mobile version