Yok olmaya yüz tutmuş barut kokusu gibi kokuyordu kelimeler,
Öyle yılgın, öyle kaçkın sevdadan.
“Değer mi?” diyor yolundan şaşan,
“Değer mi direnmek, yolun sonunda ölüme gülmek?”
Yaşam, diyor yorgun bir sesle,
Kandan beslenen bir yarasa gibi,
Aydınlıktan kaçan,
Düşleri gibi eskimiş anıları satan,
Bir gün daha fazla yaşamak için kavgadan kaçan.
Gezgin sordu:
“Peki, özgürlük olmadan yaşam olur mu?
Onursuz olur mu?
Sözsüz olur mu?
Ya düşsüz, sevdasız, kavgasız olur mu yaşam?”
Her şeye rağmen inatla yaşamalı insan,
“Biz yaşamalıyız, ya biz olmasak,” dedi
Onurunu satan, kavgadan kaçan
Yolundan şaşan,
Düşleri gibi eskimiş anıları satan.
Serüvenci,
Gür sesiyle,
Sevda ile,
Bir avuç kalmış can,
Yedi tele ses olmuş Ozan.
“Hep yağmur olmalı,” dedi Serüvenci, dağları saran,
Ve nehirleri besleyen,
Sonunda tükenmeye yüz tutacak kadar serden geçen.
Ama yine de direnmeli,
Karanlığa inat ışık olmalı,
Zulme karşı direnç,
Umudu yeşertmeli, inançla.
Kavgada meşale olmalı.
Bir çocuk gülüşünde bulmalı umudu,
Bir annenin gözyaşında,
Ve bir işçinin nasırlı ellerinde, emeğin gücünde
Özgürlük türküsünü haykırmalı meydanlarda,
Sevdalı yüreklerle birlikte.
Gelecek güzel günlere inanarak,
Düşmemeli karanlığa,
Ve yılmamalı kavgadan,
Birlikte yürünen yolda,
Adım adım özgürlüğe,
Ve sevdaya…
Umuda ve Sevdaya
Dudaklarından dökülen ezgi, yıldız tozu gibi savruldu
zamanın sessiz uçurumlarına,
her notasında bir umudun ışıltısı saklı.
Umut Durmaz