ÜLKESİ: URUGUAY
İSMİ: MUJİCA
GERİLLA ESKİSİ, EMPERYALİZMİN CUMHURBAŞKANI BİR HAİN
VASİYETİ: KÖPEĞİ İLE GÖMÜLMEK
İHANETTE SINIR YOK
ÖNCE HALKINA, SONRA DOĞAYA, SONRA TOPRAĞA İHANET EDER
TOPRAK ONU KABUL ETMEYECEK
ESKİ TUPAMARO GERİLLASI OLAN JOSE MUJİCA, HALKINA VE DEVRİME İHANET ETMİŞ, HALKIN UMUTLARINI BURJUVA PARLAMENTOSUNA HAPSETMİŞ, TECRİT SALDIRISINA KARŞI DİRENMEYİP DELİRMİŞ, HAPİSHANEDE DİRENMEK YERİNE İDRARINI İÇİP, ASKERLERİN ARTIKLARINI KEMİRMİŞ, UYUŞTURUCUYU VE EŞ CİNSEL EVLİLİKLERİ YASALLAŞTIRMIŞ, SÖMÜRÜ DÜZENİNE KARŞI ÇÖZÜMÜ KRİZANTEM YETİŞTİRİP SATMAKTA BULMUŞ BİR HAİNDİR!
2010-2015 YILLARI ARASINDA URUGUAY DEVLET BAŞKANLIĞI YAPMIŞ OLAN JOSE MUJİCA, VASİYETİNİ AÇIKLADI: TOPAL KÖPEĞİ MANUELA’NIN YANINA GÖMÜLMEK İSTEDİĞİNİ SÖYLEDİ
Mujica nasıl öleceğini seçti: Emperyalizme ve faşizme karşı savaşırken değil, krizantem yetiştirdiği çiftliğinde ölecek.
Mezar yerini de seçti: Devrim şehitlerinin yanında değil, halkının yanında değil, topal köpeği Manuela’nın, çiftlikteki bir ağacın altında bulunan mezarına gömülecek.
Mujica’dan bir emekçi, özgürlükçü bir DERVİŞ yaratmaya çalışanlar EMPERYALİZME KARŞI SİLAHLI MÜCADELEYİ REDDEDEN, UZLAŞMAYI TESLİMİYETİ İLKE EDİNMİŞ REFORMİSTLER, DÖNEKLERDİR!
“Asgari ücreti iki katına çıkarttığı, maaşının %90’ını bağışladığı, 87 model bir Vosvos kullandığı, çiftliğinde sade bir yaşam sürdüğü, sadece iki polis tarafından korunduğu…” haberleriyle DÜNYANIN EN YOKSUL BAŞKANI olarak pazarlanan Mujica’nın gerçek kimliğini biz açıklıyoruz.
TAYYİP ERDOĞAN’IN KÜLLİYESİYLE MUJİCA’NIN ÇİFTLİĞİNİ KIYASLAYIP MUJİCA’DAN HALKÇI BİR BAŞKAN ÇIKARTMAYA ÇALIŞIYORLAR.
TAYYİP DE MUJİCA DA HALKA DÜŞMANDIR. İKİSİ DE EMPERYALİZMİN UŞAĞIDIR. TAYYİP AÇIKTAN HALK DÜŞMANLIĞI YAPARKEN; MUJİCA SİNSİCE SALDIRIYOR. HALKÇI GÖRÜNÜP ASLINDA HALKA DİYOR Kİ; FAŞİZME DİRENEMEZSİNİZ TESLİM OLUN! DEVRİMCİ OLMAYIN İŞBİRLİKÇİ OLUN! DİRENİRSENİZ KAFAYI YERSİNİZ, FAŞİZM SİZE İDRARINIZI İÇİRTİR, KEMİKLERİNİZİ KEMİRTİR, ÖYLECE KALIRSINIZ! BOŞUNA DİRENMEYİN, KRİ- ZANTEM YETİŞTİRİN, ÖLÜNCE DE KÖPEĞİNİZİN YANINA GÖMÜLÜN.
MARKSİZM-LENİNİZM’İ SAVUNAN TUPAMAROLARIN ÖNDERLERİNDEN BİRİ, ESKİ BİR GERİLLASI OLAN MUJİCA’YI NEDEN BAŞKAN YAPARLAR?
TAM DA MARKSİZM-LENİNİZM ÖLDÜ YAŞASIN PARLAMENTO DEMEK İÇİN YAPARLAR. HALKI TESLİMİYETE ÇAĞIRMAK İÇİN YAPARLAR. ÇÜNKÜ MUJİCA TESLİMİYETİN, UZLAŞMANIN NİŞANIDIR!
ABD EMPERYALİZMİ DEVRİM VE SOSYALİZMİ BİR HAYAL BİLE OLMAKTAN ÇIKARTMAK İSTİYOR!
HAPİSHANEDE TESLİM ALDIĞI TUPAMAROLARIN ÖNDERLERİNİN AĞZINDAN DİYOR Kİ;
“Sosyalizm ütopyası bitmiştir. Artık zafer emperyalizmindir.”
İŞTE BU YÜZDEN MUJİCA’YI BAŞKAN YAPTILAR.
REFORMİZM ZEHRİNİ SİNSİCE HALKA YAYSIN DİYE BAŞKAN YAPTILAR.
DEVRİMCİ SOL TUTSAKLARI 1980 FAŞİST CUNTASI SONRASI EMPERYALİZMİN HAPİSHANELERDE TESLİM ALMA SALDIRISINA KARŞI BEDENLERİYLE DİRENİRKEN, ÖLÜM ORUCU YAPARKEN, TUPAMAROLAR İDRARLARINI İÇTİLER, BİR SÜTLACA SATTILAR HALKIN GELECEĞİNİ. BİZ İDRARIMIZI İÇMEDİK, DİRENDİK!
EMPERYALİZM DEVRİMCİLER İÇİN KUYU TİPLERİNİ İNŞA EDERKEN TUPAMAROLARI HAPİSHANEDE TESLİM ALIP BAŞKAN YAPTILAR.
MUJİCA HALKÇI, ÖZGÜRLÜKÇÜ DEĞİL, HALKLARIN EN SİNSİ DÜŞMANLARINDAN BİRİSİDİR.
MUJİCA VE ÖRGÜTÜ TUPAMAROLAR KİMDİR?
1994 yılında milletvekili olarak girdiği burjuva parlamentosunda Tarım, Hayvancılık ve Balıkçılık Bakanlığı’ndan Uruguay Devlet Başkanlığı’na kadar görevler almış olan Jose Mujica, yakın zamanda kanser hastası olduğunu ve öldüğünde köpeğinin yanına gömülmek istediğini söyledi.
Mujica’nın bu vasiyeti reformistlerin çok hoşuna gitti. Köpeğiyle gömülmek isteyen “mütevazı”, “hayvan sever” bir eski Devlet Başkanı tam da burjuvazinin onu yani Mujica’yı kullanmak istediği haliydi.
Bu haberi değerlendirebilmek için gerçekte Mujica’nın kim olduğuna bakmak gerekir.
Mujica, eski bir Tupamaro gerillasıdır. Hatta Tupamaroların 9 önderinden birisidir.
– Ulusal Kurtuluş Hareketi Tupamarolar (MLN-T) (Movimiento Uberacion Nacional- Tupamaros)1960’larda kuruldu.
– Tupamarolar, Uruguay’da 1966-1973 yılları arasında mücadele eden silahlı mücadeleyi savunan bir hareketti. Partileşmemiş, hareket olarak kalmıştır. Yani ideolojik bir önderlikleri yoktur.
– 12 yıllık bir süre içinde halkın tanıdığı, sevdiği bir örgütlenme haline geldi. 10 bin gerillaya ulaştı. Ancak bu eylemler bir parti örgütlenmesi ve bir devrim programı dâhilinde gerçekleşmediği ve bir stratejik çizginin gereği olmadığı için propaganda niteliği taşısa da klasik anlamda halkı örgütleyen silahlı propaganda eylemleri olmadı.
– Tupamaroları faşizmin saldırılarına karşı dayanıklı hale getirecek, her koşulda onlara savaşma bilinci ve gücü verecek olan halkı örgütleyecek, halk örgütlenmeleri yaratacak perspektiften yoksundular.
Bu nedenle yüksek gerilla sayısına rağmen halk ile bağları bir sempatinin ötesine geçemedi.
– Tupamarolar 1966-1972 yılları arasında 150’den fazla eylem düzenledi. 100-150 kişilik firarlardan ordunun merkez karargâhının basılmasına kadar şehir gerillacılığı açısından önemli eylemler yaptılar.
– Tupamaroların gerçekleştirdiği en önemli eylemlerden birisi CIA ajanı Dan Mitrione’nin 10 Ekim 1970’de cezalandırılması oldu.
Dan Mitrione, ABD’deki School of Americas’da (SOA) ders veren bir işkenceciydi. Uzmanlığı da işkenceydi. Güney Amerikalı darbecilere, kontralara, komutanlara işkence yöntemleri öğretiyordu. İşkenceci Mitrione’in görünürdeki görevi Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) yöneticiliğiydi.
Bu eylemden sonra Tupamarolara yönelik büyük bir operasyon düzenlendi ve 300 Tupamaro tutuklandı.
– Uruguay’da 1973 yılında faşist cunta işbaşına geldi. Uruguay’da her 54 kişiden birisi tutuklandı. 40 bin kişi hapse atıldı. 400 bin Uruguaylı mülteci oldu.
– Uruguay’da Ulusal Güvenlik Doktrini ve Ayaklanmaya Karşı Mücadele, en “verimli” sonucunu elde etmiştir. Emperyalizmin saldırısı, teslimiyet anlamındadiğer Latin Amerika ülkelerinden daha etkilisonuçlar elde etmiştir. Tüm Uruguay’da gerilla aygıtlarıparçalandı. Bir yandan bu doktrinin bir parçası olanişkence, ölüm mangaları diğer yandan siyasi, ideolojiksavaş yükseltildi.
– Önder, kadro, savaşçı, taraftar, lojistik ilişki… CIA işkence uzmanlarının denetiminde ağır ve yoğun işkencelere tabi tutuldular. Hedef, silahlı mücadeleden vazgeçmeleri ve düşüncelerini değiştirmeleridir. ABD emperyalizmi Tupamarolar nezdinde bu hedefine ulaştı. Tupamaroların sonu uzlaşma, tam teslimiyet oldu.
– Cunta sonrasında tutuklanan Tupamaro önderleri Adolfo Vasem, Raul Sendic, Jorge Manera, Julio Marenales, Jose Mujica, Jorge Zabalza, Henry Engler, Mauricio Rosencof ve Eleuterio Fernandez üçer kişilik gruplara bölünerek üç ayrı askeri kışlaya hapsedildiler.
– CIA işkence uzmanlarının denetiminde ağır ve yoğun işkencelere tabi tutuldular.
– ABD emperyalizminin Ulusal Güvenlik Doktrini ve Ayaklanmaya Karşı Mücadele saldırısının “en verimli” sonucu Uruguay’da elde edilmiştir demiştik. Bu Tupamaroların teslimiyet, silahlı mücadeleden parlamentoculuğa savrulma tarihidir. Reformizm, sömürü düzeninin sürmesini savunur ve hatta onu cilalar, parlatır. Sınıfları uzlaştırmaya, proletaryanın eylemini frenlemeye ve halkın umutlarını burjuva dünyaya hapsetmeye, ücretli kölelik düzenini ilelebet yaşatmaya yemin etmiştir. Düzenin soluk borusudur. Zalimlerin düzenine kan ve can verir, onu besler. Burjuvaziye karşı barışçıdır, devrimci mücadeleden ise veba görmüş gibi kaçar.
TUPAMAROLAR, TECRİDE KARŞI DİRENİŞİN DEĞİL TESLİMİYETİN TARİHİNİ YAZDILAR.
ABD EMPERYALİZMİNİN ULUSAL GÜVENLİK DOKTRİNİ VE AYAKLANMAYA KARŞI MÜCADELE SALDIRISI KARŞISIDA POLİTİKA GELİŞTİRMEYİP, DİRENMEYİP TESLİM OLDULAR.
TUPAMAROLAR REFORMİZMİN, TESLİMİYETİN ADI OLDU.
JOSE MUJİCA BU TESLİMYİET TARİHİNİN BİR PARÇASIDIR.
-TUPAMAROLAR ASKERİ CUNTANIN ARDINDAN GELEN TESLİMİYET SÜRECİNİN SONUNDA, YASAL BİR PARTİYE DÖNÜŞTÜ.
Önderleri Raul Sendic legalleşme planlarını hapishanede yaptı.
– Tupamaroların Uruguay ve dünya halklarına karşı suçu çok büyüktür. Sadece devrimi değil, ruhlarını da tecrit politikası karşısında emperyalizme ve faşizme sattılar.
– SU BULAMADIKLARI İÇİN “ŞAMPANYA” DEDİKLERİ İDRARLARINI İÇTİLER.
– TUVALETE GÖTÜRÜLMEDİKLERİ İÇİN KENDİ YATAKLARINA İŞEYİP ÜZERİNDE YATTILAR.
– YEMEK VERİLMEDİĞİ İÇİN SOLUCAN, KÂĞIT VE TOPRAK YEDİLER.
– İÇİ SİGARA İZMARİTİ DOLU, PİSLİK DOLU YEMEKLERİ YEDİLER.
– İŞKENCECİ ASKERLERİN YEMEK ARTIKLARINI YEDİLER, ARTIK KEMİKLERİ KEMİRDİLER.
– TUPAMARO ÖNDERLERİNDEN BİRİ ÖLDÜ, İKİSİ İNTİHAR GİRİŞİMİNDE BULUNDU VE İKİSİ ÖZEL TUTUKLULUK KOŞULLARI ALTINDA DELİRDİ. DELİRENLERDEN BİRİSİ DE MUJİCA’DIR.
– YÜZYÜZE GELDİKLERİNDE YASAK OLDUĞU İÇİN BİRBİRLERİNE SELAM BİLE VERMEDİLER.
– BİR SÜTLACA AÇLIK GREVİ DİRENİŞİNİ SATTILAR. DİRENMEK ANLAMSIZ DEDİLER.
– KARINCALARLA DERTLEŞTİLER.
– TECRİDE KARŞI DİRENMEYİNCE DELİRDİLER.
– İŞKENCECİLERİNE KİN BESLEMEYİP “NEFRET YIKICIDIR; KAZANDIRMAZ” DEDİLER.
– MUJİCA İKİ YIL BOYUNCA HİÇ YIKANMADI.
– MUJİCA LAZIMLIĞINI 10 YIL BOYUNCA MİKROPLARDAN KORUYOR DİYEREK YIKAMADI.
– MUJİCA HAPİSHANEDEYKEN TARIM KİTAPLARI OKUMAYA BAŞLADI. ÇIKTIĞINDA BİR ÇİFTLİKTE YAŞAYIP TARIM YAPMAYA, KRİZANTEM (KASIMPATI) YETİŞTİRİP SATMAYA BAŞLADI. SUYUNU BAHÇESİNDEKİ KUYUDAN İÇMEYE BAŞLADI.
– MUJİCA, FAŞİST CUNTANIN TECRİT İŞKENCELERİNE ÇÖZÜMÜ HAPİSHANELERİ ÖZELLEŞTİRMEDE BULDU.
– VEJETERYAN OLAN MUJİCA, ESRAR KULLANMAYI, EŞ CİNSEL EVLİLİĞİ SERBEST BIRAKTI. YANİ EMPERYALİZMİN YENİ SÖMÜRGE ÜLKE HALKLARINA YÖNELİK İDEOLOJİK SALDIRILARINA OMUZ VERDİ.
– KÖPEĞİ MANUELA ÖLDÜĞÜ GÜN, SENATÖRLÜKTEN İSTİFA ETTİ. MUJİCA KÖPEĞİNİN ÖLDÜĞÜ GÜN BU KARARI VERDİĞİNİ SÖYLEDİ.
BOŞUNA UĞRAŞMAYIN!
MUJİCA’DAN BİR KAHRAMAN ÇIKMAZ!
MUJİCA BİR DERVİŞ DEĞİL, HALKIN UMUDUNU, GELECEĞİNİ EMPERYALİZMİN PARLAMENTOSUNA GÖMMÜŞ BİR DÖNEKTİR!
BİRGÜN GAZETESİ’NİN MUJİCA ÖVGÜSÜ, KENDİ TESLİMİYETÇİ TARİHLERİNİ TEMİZE ÇEKME ÇABASIDIR.
“Düşündüğü, inandığı gibi yaşadı. Elinde bir yüzük, sırtında bir hırkayla gelip kendini yüksek duvarlı sarayların içine hapsetmedi. ‘87 model Vosvosu’na otostopçu alacak kadar halkıyla iç içe bir lider oldu. İnsanlar çevresinde, korkudan ve menfaatleri için değil; sevgi ve minnettarlıkla toplandı…
Mujica ve hayat arkadaşı Lucia’nın bir çiftlik, bir Vosvos’tan başka mal varlığı yok… José Mujica, mücadelesi ve mütevazılığıyla sadece Uruguay halkının değil, dünyadaki pek çok insanın sevgi ve saygısını kazanmış bir devrimci. İyi vakitleri uzun olsun…” (Mujica’ya minnetLe Pen’e nefretle, Gözde Bedeloğlu, 12.01.2025,Birgün)
“Uruguay’ın; Guarani dilinde Boyalı Kuşlar Ülkesi’nin devlet başkanı. Başkanlık sarayında değil derme çatma bir çiftlik evinde basit, sıradan bir yaşam sürüyor. Maaşının nerdeyse tamamını yoksullara bağışlamış. Mavi renkli, 1987 model bir Volkswagen’den, traktöründen, birkaç dönüm araziden başka mülkiyeti yok. Kasımpatı çiçekleri yetiştiriyor, sebze ekiyor, suyunu bahçesindeki kuyudan çıkarıyor. Toplu taşıma araçlarını kullanmaktan, sırt çantasıyla dolaşmaktan hiç de rahatsız değil. Günlük giysileri, buruşuk bir pantolon ve fermuarlı bir monttan ibaret; resmi görüşmelerinde bile kravat takmıyor. Kapısında yalnızca iki polis memuru var. Ziyaretine giderseniz sizi topal köpeği Manuela ile karşılayacaktır. Ancak dünyanın en yoksul başkanı olarak tanımlanmasına karşı çıkıyor.” (Tınılar ve NalSesleri, İlyas Tunç, Birgün)
TUPAMAROLARIN TESLİMİYET KÜLTÜRÜNÜN ÖRNEKLERİNİ KENDİ AĞIZLARINDAN AKTARALIM:
-“Tecrit edilmiş vaziyette, üçlü gruplar halinde, havalandırması, tuvaleti, yatağı, lavabosu yani kısacası içinde hiçbir şey olmayan beton hücrelere atılmışlardı. Mujica aklını yitirmek üzereydi. Karıncalarla dertleşip kendi kendine konuşmaya başlayınca kendini askeri hastanede buldu.
80’lerin başıydı; kafayı yiyince beni askeri hastaneye yatırdılar. Sürekli halüsinasyon görüyordum.” (SARAYSIZ BAŞKAN JOSE MUJİCA, Andres Danza, Ernesto Tulbovitz)
– “Bize o zulümleri yapanlara karşı dahi nefretle hareket etmiyorum. Nefret yıkıcıdır; kazandırmaz. Bu bir demogoji, birilerine hoş görünme yolu veya davadan dönme olarak yorumlanmamalıdır. Bu ilkesel bir meseledir.” (SARAYSIZ BAŞKAN JOSE MUJİCA, Andres Danza, Ernesto Tulbovitz)
– “FH: Dünyamızı anlatmaya devam edelim. Barakada hiçbir şeye sahip olmamanın ümitsizliği. Zaman kavramının bulunmaması. Özellikle böyle düzenlemişlerdi. Yemek zamanları veya şiltenin verilmesi için belirli bir saat yoktu. Şilte vermedikleri geceler, bir budala gibi şilte beklerdin.
MR: En sonunda kendini yere atardın. Ve kukulete şilten olurdu.
FH: Şilte, yastık…
MR: Çok amaçlı kullanılabilir. O anda en çok neren üşüyorsa onu oraya iterdin. Önce kalçaların altına, sonra omuzların…
FH: Yemeği soğutuyorlardı.
MR: Askerler yerden pislik toplayıp yemeğin üstüne döküyorlardı.
FH: Sigara izmaritleri de.
MR: Pürenin içini de söndürülmüş sigaralar vardı…
FH: Buna rağmen yiyorduk. Açlık her şeyi yedirtiyor.
Yemeği bize yerden veriyorlardı. Tabakları barakanın içine ayaklarıyla itiyorlardı. Tavaya benzeyen ve ayakla vurulduğunda da devrilmeyen büyük Amerikan tabakları, bunlar iyi kayıyor. Yemeğin ardından su için her birimize bir matara verdiler.
MR: Normal olarak susuz. Onları işemek için kullandık. İdrarları alüminyum içinde soğutuyorduk, tuzlar dibe çöküyordu. İyi bir aşçı şöyle derdi: ‘Tuzu çökmeye bırakmalı’ Ve sonra idrarın bulanık haldeyken ağızda bıraktığı iğrenç tat olmaksızın, küçük yudumlarla serin serin tadını çıkarıyordun. Şampanya.” (DUVARDAKİ SARMAŞIK GİBİ, Mauricio Rosencof, E. Fernandez Huidobro)
-“MR: İşemek bizde bir sanrı haline gelmişti.
FH: Alışılmışın dışında bir yerlere işemek için bulduğum ilk teknik mataraydı. Günün geri kalan bölümünde idrarı yavaş yavaş döküp buharlaşmasını ve tekrar şişeye işeyebileceğim zamanı beklemekle geçiriyordum.
MR: Ben şiltenin altına işedim. Dalgalar üzerinde uyumak gibi bir şeydi…
FH: Demek ki normal dünyada yaşayan herkese söyleyebileceğimiz tek şey, pratik olarak her yere işenebileceğidir.
MR: Kısa sürede organlarımın yer değiştirdiği duygusuna kapıldım, bu tamamen gerçek bir duyguydu; önceden beyinin durduğu yerde sidik torbası vardı. Başka hiçbir şey düşünemiyordum.
FH: Sonra ishaller başladı, dünyanın en doğal şeyi, böylesi koşullarda çok mantıklı. Çok açık; diğer bütün boklar tutulabilir ama ishal tutulamaz. Ben de teknikler geliştirdim. Çeşitli teknikler vardı. Bir tanesi plastik bir torbanın içine etmek, sonra eğer varsa onu tuvalet kâğıdıyla doldurmaktı.
MR: Torbalar fazla olmadığı için, bizi helaya götürdüklerinde onları atmak yerine boşaltmaya ve tekrar yanımıza almaya çalışıyorduk.
FH: Mantıklı! Hiçbir şeyi boşa harcayacak halin yok…” (DUVARDAKİ SARMAŞIK GİBİ, Mauricio Rosencof, E. Fernandez Huidobro)
-“MR: Bu akşam özlemle ve sabırsızlıkla yemeği bekledim: Kuzu vardı. Kuzu olduğunu çok iyi biliyorum, kemiklerinden tanıdım. Başka zamanlardakinden daha kötü yedik.
FH: Bize kemikleri verdiler. Nöbetçilerin yemek artıklarını. Yemek saatine uygun olarak erkenden yattık.” (DUVARDAKİ SARMAŞIK GİBİ, Mauricio Rosencof, E. Fernandez Huidobro)
-“FH: Şimdi bir yenilginin öyküsünü anlatacağım. Her şeyi yapabilecek kararlıktaydım. Artık yitirecek bir şeyimiz yoktu, böylece bir açlık grevine başlamaya karar verdim, bunun fazla bir önemi yoktu. Bizi aç bıraktıkları bir yerde açlık grevi yapmak büyük bir iş değildi. Artık hiçbir şey yemeyeceğimi kendilerine bildirdim. Bir asker kapıyı açıp şöyle dedi: ‘Nasıl, bir şey yemek istemiyor musun? Ama sütlaç var…’ söylediklerinin tek bir sözcüğüne inanmadım. Adam kapıyı tekrar kapadığında, gerçekten ağzına kadar besleyici sütlaçla dolu bir çanağı orada bıraktıklarını gördüm -yemediğim için diğer yemekleri götürmüşlerdi. ‘Gerçekten, tam da açlık grevine başladığım gün sütlaç gelmesi gibi bir şanssızlığa mı uğrayacaktım?’ diye düşündüm ve açlığa rağmen yemedim. Bu zorlu bir mücadeleydi çünkü çanağı almadan önce birkaç saat barakada beklettiler.
MR: Sanıyorum, bu durum karşısında İsa bile şeytana uyardı.
FH: Mutlaka. Akşama aynı şey tekrar oldu ve sütlacı bırakıp gittiler. Bundan sonra, grevden vazgeçmek için haklı nedenler arayışımda, harika gerekçeler bulduğumu itiraf etmeliyim: Bize yemek vermeleri için açlık grevi yaptığıma göre diye düşünüyordum, şimdiden kazandım, sütlaç bile verdiler. Ve sütlacı yedim. Ertesi gün yine açlık başladı ama artık demoralize olmuştum. Beni kolayca yenebileceklerini düşündüm. Yeniden yemeye başlamam için önüme lezzetli şeyler koyacaklardı. Daha fazla yemek için açlık grevi yapmak bir paradokstur.” (DUVARDAKİ SARMAŞIK GİBİ, Mauricio Rosencof, E. Fernandez Huidobro)
-“FH: Sen kâğıt yiyordun. Ben ise mum deodorant.
MR: Kışladaki erlere haftada iki-üç kez ızgara et veriliyordu. Bize ise askerlerin kemirdikleri kemikler. Kalsiyum arayışı içinde bu kemikleri dişliyor ve onları çiğneyip yutabilmek için köpeklerinki gibi dişlerimizin olmasını arzuluyorduk.” (DUVARDAKİ SARMAŞIK GİBİ, Mauricio Rosencof, E. Fernandez Huidobro)
-FH: O güne dek kutumuz bile yoktu. Bir düşün nasıl gerçekleştiğini görebiliyorduk; en azından barakalardan birindeki tutukluda, savunmasız ve korumasız küçük bir oturak vardı, içine en az dört kez işenebilirdi, bu… Sanıyorum bu Mujica’nın yaşamında en mutlu günlerden biri olmalıydı.
MR: Bu oturak eğer bir gün bir devrim müzesine sahip olursak müzenin vitrininde ona bir yer borçlu olmamızı gerektiren bir tarihe sahip olacak.
FH: Pepe bu oturağı var gücüyle, bazen kanının son damlasına dek savunacak. 1983’de yani sekiz yıl sonra oturaktan çıkan koku halâ burnumda…
MR: Bir defasında onu yıkamak zorunda kaldım…
FH: Sana bir şey anlatmak istiyorum… Nöbetçiler kokuyu protesto ediyordu, zavallı oturak neredeyse on yıllık yoğun bir kullanımı geride bırakmış ve iyice yıpranmıştı…
MR: … Ve Pepe herhangi bir temizlik malzemesinin ona değmesine asla izin vermiyordu…
FH: … zemin daha da yıpranacağı için onu yıkamaya bile cesaret edemiyordu. Bu yüzden oturağın zemininde bir kaplama vardı…
MR: … koruyucu bir tabaka… Yoksa delinirdi.
FH: Ve Pepe’ye neden oturağı hiç temizlemediğini sorup kokudan zehirleneceğini anlattığımızda bize uzun bilimsel-teknik açıklama yaptı, zemindeki çökeltinin oturağı koruduğu ve koruyucu tabakanın kendisi için mikrop kapma riskinden on kat değerli olduğunun kanıtlarını sundu.” (DUVARDAKİ SARMAŞIK GİBİ, Mauricio Rosencof, E. Fernandez Huidobro)
Halk Okulu, Sayı: 274