Home Karanfil Ulaş’ın Elindeki Mavzer Anadolu İhtilalinin Türküsünü Söylemeye Devam Ediyor

Ulaş’ın Elindeki Mavzer Anadolu İhtilalinin Türküsünü Söylemeye Devam Ediyor

0

Şehit Düştüğü Tarih: 19 Şubat 1972

Şehit Düştüğü Yer: İstanbul Arnavutköy

Doğduğu Tarih: 1947

Doğduğu Yer: Kırşehir, Hacıbektaş

İstanbul Arnavutköy’de kuşatıldığı evde çatışarak şehit düştü.

ULAŞ BARDAKÇI, THKP-C’nin önder kadrolarındandır. 1947,Kırşehir ili, Hacıbektaş ilçesi, Bala Mahallesi doğumludur. İlk ismi Rasih’tir. Başından itibaren THKP-C’nin oluşum sürecinde yer almıştır.

O daha çok gerilla yanıyla tanınır. Ancak THKP-C’nin ortaya çıktığı ideolojik mücadele sürecinin bütününde yeralan, sürece siyasal katkılarıyla da yön veren bir önderdir. Gelişen süreçte daha çok askeri örgütlenme içinde yeralmıştır.

6 Ocak 1969’da ABD Ankara büyükelçisi Robert Kommer’in ODTÜ’ye gelişinin protesto edilmesinde kitle eylemini örgütlerken görürüz onu. Öğrenciler kitle halinde ABD büyükelçisinin arabasını kollarıyla kaldırarak devirip ters çevirirler; ardından, arabanın deposundan aldıkları benzinle, arabayı ateşe verirler. Bu tarihsel eylemi gerçekleştirenler, Sinan Cemgil, İbrahim Seven, Taylan Özgür ve Ulaş Bardakçı’dır.

ODTÜ’de ABD elçisi Robert Kommer’in arabasının yakılmasına katılan ve katıldıkları iddia edilen devrimci ODTÜ öğrencileri, Yusuf Arslan, Sinan Cemgil, Taylan Özgür, Hüseyin İnan, Ulaş Bardakçı, İrfan Uçar ve Münir Aktolga bu süreçle birlikte mücadelenin “yasa dışı” cephesiyle de tanışırlar. “Taylan Özgür’ün 1969’da öldürülmesinden sonra bu devrimci öğrencilerden ilk üçü THKO’nun, son üçü ise THKP-C’nin kurucusu oldular.”

Ayrışmaların daha belirgin bir karakter kazanmaya başladığı 1969 FKF Kurultayı’nda devrimci bir partinin gerekliliğini ortaya koyanlardan, bunu savunanlarla birlikte tavır geliştirenlerden biridir Ulaş Bardakçı.

ODTÜ’de Ulaş Bardakçı, Münir Aktolga ve İrfan Uçar, SBF’de Mahir Çayan, Yusuf Küpeli ve Hüseyin Cevahir, “düzen dışı” bir örgütlenmeye sahip olmak gerektiğinde netleşmişlerdir. Gerek TİP içinde, gerekse de sonraki süreçte yaşadıklarından çıkardıkları sonuç budur.

THKP-C’nin önder kadrolarını oluşturacak olan bu isimler, bu süreçte birlikte oldukları çeşitli çevrelerle de ayrışmayı ve netleşmeyi derinleştirerek “1969 kışında THKP-C’nin ilk çekirdeğini oluşturdular”. Ulaş Bardakçı bu “çekirdeğin” içindedir ve şehit düşünceye kadar da o çekirdeğin en diri, dinamik, kararlı parçalarından biri olacaktır.

İlk büyük askeri eylemlerden biri Küçükesat Ziraat Bankası’ndan yapılan kamulaştırmadır. Eylemi 5 kişinin gerçekleştirmesine karar verilmiştir: Bunlardan dördü Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Hüdai Arıkan, Hüseyin Cevahir’dir.

Ulaş THKP-C’nin ilk Genel Komitesi’nde de yeralır. Bu Genel Komite’de Mahir Çayan, Yusuf Küpeli, Münir Aktolga, Ertuğrul Kürkçü İrfan Uçar, Hüseyin Cevahir, Bingöl Edumlu, Orhan Savaşçı, Sina Çıladır, Ziya Yılmaz ve Ulaş Bardakçı vardır.

4 Nisan 1971’de doğrudan tekelci burjuvaziye yönelik ilk eylemlerden birine tanık olunur. İşadamı Mete Has rehin alınır… Mete Has’ın oturduğu dairenin kapısını çalanlar, Çayan, Cevahir ve Bardakçı’dır…

17 Mayıs 1971’de Türkiye bir büyük eylemle sarsılır. İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom, THKP-C tarafından kaçırılmıştır. Ulaş bu eylemi gerçekleştirenlerden biridir.

Ulaş da içlerinde olmak üzere THKP-C önderlerinin bir kısmı tutsak düşerler. Ulaş tutsaklığının başından itibaren firar çabası içinde olur.

Ulaş daha şubede iki kez kaçmaya giriştiği için hücreye konur. Ama sığdıramazlar Ulaş’ı hücreye. Kafası özgürlükle doludur. Daha cezaevine getirilirken tüm çevrenin planını kafasına resmetmiştir. O’nu böylesine coşkulu, hırslı kılan, içinde taşıdığı devrim iddiasıdır.

“Hapishanenin en disiplinli militanı” diye anlatılır. İş’i seven, aldığı işi bilmediği bir konuysa bile sorup öğrenip sonuca götüren görev adamıdır. Savunma hazırlıkları sırasında Ulaş önce “yapamayacağım tek şey budur” der. Ama bu yalnızca bir latifedir. Çünkü o görev adamıdır ve görev adamının yapamayacağı şey yoktur. Hemen planlar, programlar çıkarır. Günde 300 sayfa okuyup not tutmaya, dünya ve ülke gerçeğimizi, devrimin yolunu kağıda dökmeye başlar. Mahir geldiğinde 200 sayfa teksir bile edilmiştir.

Çeşitli girişimlerin başarısız kalmasından sonra 29 Kasım 1971 günü Mahir Çayan, Ziya Yılmaz, Cihan Alptekin, Ulaş Bardakçı ve Ömer Ayna Kartal-Maltepe Askeri Cezaevi’nden firar eylemini gerçekleştirirler.

Onların tutsaklığı döneminde dışarıda Münir-Yusuf ikilisinin “öncülüğünde” parti sağ sapmanın ihanetiyle karşı karşıya kalmıştır. Sağ sapmanın, tasfiyeciliğin ihaneti karşısında da çok nettir Ulaş. Tasfiyecilerin Partiden ihraç edilmesini sağlayan kararın altındaki imzalardan biri ona aittir. … Bu süreçte Genel Komite yeniden düzenlenir. Ulaş Bardakçı bu Genel Komite’nin de üyesidir. Ve şehit düşünceye kadar bu görevini sürdürür.

***

Ulaş Bardakçı’yı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

ULAŞ’IN ELİNDEKİ MAVZER ANADOLU İHTİLALİNİN TÜRKÜSÜNÜ SÖYLEMEYE DEVAM EDİYOR

 Aralık 1970, Anadolu devrim mücadelesinde bir başlangıçtır. 50 yıllık revizyonist gelenekten kopuştur. THKP-C’yle Marksizm-Leninizmin yol göstericiliğinde Türkiye devriminin yolunun çizilmesidir.

Fikir Kulüplerinden Dev-Genç’e, Dev-Genç’ten THKP-C’ye uzanan bu devrimci çıkışı adım adım örgütleyenlerden biridir Ulaş Bardakçı.

Gençlik mücadelesinin içinde yetişir Ulaş… Kavga filizlenmekte, serpilmektedir o dönem… İlklerdendir Ulaş… Yiğittir… Cesur ve yeteneklidir.

Ocak 1969… ABD elçisi Commer, vatanı işgal edenlerin, sömürenlerin elçisi ODTÜ’de… Commer’in arabası rektörlüğün önünde… Binlerce öğrenci rektörlük binasının önüne koşuyor. Protesto gösterileri başlıyor… “Yanki Go Home”, “Yanki Go Home”, “Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye”… Ulaş, Taylan, Sinan en önde… Commer’in arabası ters çevriliyor… Ulaş, Taylan, Sinan en önde… Dökülüyor benzin, çakılıyor kurtuluş yolunda bir kıvılcım daha. Commer’in arabası ateşe veriliyor… Emperyalizme meydan okuyor gençlik… Emperyalizme meydan okuyor Ulaş… Gündoğuyor, gençlik emperyalizme karşı savaş siperlerine dayanıyor.

Silahlı devrim çizgisi, elli yıllık reformist-revizyonist geleneğe, devrim cephesinden vurulan en güçlü darbedir. Kuşkusuz zorlukları, bedelleri vardır. Ama THKP-C’liler bir kez savaş demiş, halkın yüreğine umut diye düşmüşlerdir

     ODTÜ’lü öğrenci lideri Ulaş, kurtuluşun bayrağı olacak Parti’nin kurucuları arasında yeralır…

O, Türkiye halklarının, kurtuluş savaşının önderlerinden biridir… THKP-C’nin Genel Komite üyesidir. Şehir gerillasının hazırlık çalışmalarıyla görevlidir. Zafer için savaşılacaktır… Ulaş devrim için alır mavzeri eline…

“Ve onlar liderdirler, liderler

Devrim savaşında masa başında oturmazlar

Bu savaşta en ön safta savaşırlar…”

Ulaş’ın ilk eylemi 71 baharında Ankara Küçükesat’ta bir bankada gerçekleştirilen kamulaştırma eylemidir. Daha sonra pek çok ABD hedefinin bombalanmasında, 4 Nisan 1971’de işadamı Mete Has’ın kaçırılması eyleminde de yine Ulaş vardır. Hemen ardından 17 Nisan 1971’de İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom, kaçırılır. Ulaş, bu eylemin de planlayıcıları ve uygulayıcıları arasındadır.

“Dediğimizi yapmalıyız” der Ulaş, İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom’u kaçırdıklarında… “Dediğimizi yapmalıyız!”. Bu emperyalizme, siyonizme, faşizme devrim cephesinden haykırılan kararlılığın ifadesidir. Bu, savaş ve zafer andıdır… THKP-C’liler dediklerini yapar. Efraim Elrom’u ezilen dünya halkları adına cezalandırırlar.

“Ulaş Bardakçı adım, 1947 doğumluyum. Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi’nin bir savaşçısıyım”… 28 Mayıs 1971’de tutsak düşer Ulaş… Direnir işkencede. Bu cümleden fazlasını öğrenemez düşman. Şubede iki kez özgürlüğe ulaşmayı denediği için hücreye konulur. Daha hapishaneye getirilirken tüm çevrenin planını kafasına resmetmiştir. THKP-C savaşçısıdır O. Bulunduğu her yer bir mevzi, bir savaş alanıdır.

Ulaş tutsakken Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir Maltepe’de düşmanla çatışmaya girerler. Bu çatışmada Cevahir şehit, Mahir ise tutsak düşer ve Selimiye Kışlasına götürülür. Düşman THKP-C önderini tecrit etmek istemektedir. Ulaş, düşmanın politikasına tavırsız kalmaz. Önderinin, Mahir Çayan’ın Maltepe hapishanesine getirilmesi için açlık grevi yapılmasını örgütler.

Mahir henüz Maltepe’ye getirilmeden yoldaşları savunmayı hazırlama görevini onun yapmasını isterler. O güne kadar hep “askeri” yanıyla tanınan Ulaş, yoğun bir teorik çalışmaya girer. Bu alanda da en az askeri alandaki kadar yetkin, yetenekli ve azimlidir.

Hazırladıkları savunmayı mahkemede kendileri okumaz. Çünkü bundan önce tutsaklıklarına kendi elleriyle son vermişlerdir. Özgürlük tutkusu, Ulaş daha hapishaneden adımını atar atmaz, plan, proje yapmaya dönüşmüştür. THKO’luların başlattığı ve daha sonra THKP-C’lilerle ortaklaştırılan firar çalışması sonucu, 29 Kasım 1971’de Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Ziya Yılmaz, THKO’lu Cihan Alptekin, Ömer Ayna, gerçekleştirdikleri özgürlük eylemiyle savaşın içine koşarlar.

Parti’nin bu dönemde karşı karşıya kaldığı ihanet karşısında da tereddütsüzdür Ulaş. Savaş kaldığı yerden devam edecektir. Ulaş, yeniden mavzeri eline alacak, kurtuluş türküsünü söylemeye devam edecektir.

Tarih: 13 Şubat 1972

Yer: İstanbul, Levent

“Tevkifatın başladığı haberi geldiğinde evde Ulaş, Ziya ve ben vardık. Haberi getiren arkadaşlar ev arama çabasına giriştiler. Sonunda 13 Şubat günü bir yer bulunmuştu ama oraya ancak akşam hava karardıktan sonra gidebileceklerdi. Ulaş’la, Ziya eşyalarını topladılar… Kapıya çıktım. Merdivenlerin önünde 15 kadar sivil giyimli şahıs alçak sesle bodrumu göstererek konuşuyorlardı… Ellerindeki silahları o sırada gördüm. Geldiler dedim sadece. Onlar da kimin geldiğini sormadılar. Zaten bu sırada… içeriye ateş etmeye başladılar. Ziya ve Ulaş ateşe karşılık verdiler… Bu arada bir iki el bombası attılar. Hatta yatak odalarından birinin panjurunun kapalı olduğunu farketmeden attıkları bir bomba panjura çarpıp odaya düştü. Odada patlar diye Ulaş koşup benim üzerime kapanmıştı, korumak için. Bereket patlamadı. Çatışma sırasında Ziya çevresiyle pek ilgili değildi. Ulaş ise sık sık benim tutukluk yapan silahımla ilgilenmek zorunda kalıyordu… Bir ara evden çıkmaya karar verdiler sanırım. Önce Ulaş yola bakan yatak odasının penceresinden atladı. Bu sırada ‘yandım anam’ diye bir ses duyduk. Çatışmada ağır yaralanan polisti. Ulaş atladığında onunla yüzyüze gelmiş…”

Teslim olmayı reddediş… yoldaşını koruma… Cephe’nin gelenekleri kuşatılan üslerde işte böyle yaratılıyordu.

Tarih: 19 Şubat 1972

Yer: İstanbul Anavutköy

“Sabah yediye geliyordu. Evin çevresi askerlerle çevriliydi… bizim evin kapısını çaldılar. Kapıyı açtım bir yığın adam girdi içeriye. Evde kimsenin olup olmadığını sordular! ‘Yok’ dedim. Tam giderlerken polisin birisi Ulaş’ın paltosunu ve ceketini gördü… Kuşkulandılar ve tekrar eve girdiler. Anında silahlar patlamaya başladı. İçeriye giren polisler bunun üzerine dışarıya kaçtılar. Çatışmanın 15-20 dakika sürdüğünü sanıyorum…”

Halk kurtuluş savaşçıları için teslim olmak halka ihanet demektir. Bunun için basar tetiğe… Düşman Ulaş’ı teslim alamaz. Ulaş, Devrimci Sol ve DHKP-C savaşçılarının direniş çizgisinde gelenekleşen çatışma kültürünün tohumu olur. Ulaş bir öncüdür. Tıpkı Mahir gibi, Cevahir gibi…

Ulaş’ın mavzeri türkü söylüyordu. Artık hep böyle ölecekti bizimkiler.

Nesilden nesile geçecek bir geleneğin yaratıcısı, başlangıcıydı onlar. Ulaş’ın ilk satırlarını yazdığı türkü, 30 Mart 1972’de Kızıldere’de bir manifestoydu artık… Genç Cepheliler bu manifestonun yolunda ilerlerler. Mahir’lerin, Cevahir’lerin, Ulaş’ların mirasına göz diken akbabalara yem etmezler mirası…

Yıllar sonra aynı ezgi Halk Kurtuluş Savaşçılarının dilinde tilililere dönüşecekti. Kuşatılan üslerde asılan bayraklar, duvarlara kanla yazılan imza olacaktı. Niyazi’ler, Sabo’lar, Sinan’lar, Esma’lar, Recai’ler, Avni’ler, Sibel’ler, Adalet’ler, Kemal Askeri’ler, Bedii’ler, Berdan’lar, İdil’ler, Erhan’larla çoğalır Ulaş…

Cephe’nin kurtuluş bayrağı tüm ülkede dalgalanıyor artık. Ulaş’ın türküsü, gecekonduların yoksul sokaklarından Dersim’in, Torosların, Karadeniz’in, Ege’nin dağlarına kadar her yerde yankılanıyor. Arnavutköy Çiftehavuzlar oluyor, Kızıldere Balkıca… Savaş sürüyor. Türkü sürüyor.

Anadolu ihtilali onların bıraktığı mirasla büyümektedir şimdi. Onların bıraktığı mirasla yürüyor zafere… Onların bıraktığı şiarı yayıyoruz Anadolu’nun dört bir yanına… MAHİR… HÜSEYİN… ULAŞ… KURTULUŞA KADAR SAVAŞ!..

 (Bu yazı, Bağımsızlık ve Demokrasi Yolunda KURTULUŞ dergisinin 5 Mart 1999 tarihli 20. sayısında yayınlanmıştır.)

***

 Ulaş ile aynı dönem hapishanede kalan bir devrimcinin Ulaş’a dair izlenimleri:

 “Ulaş (namı diğer ‘fukara’) sadece cezaevinde değil, devrimci gençlik kesiminden gelen militanların en yeteneklilerinden biriydi. Onun genç militanlar arasında çok saygın ve sevimli bir etkisi vardı. Kibirlilik yanından geçmemişti… O cezaevinin en disiplinli ve tutarlı militanlarından biriydi. Yatması, kalkması, okuması, spor yapması, yemesi, içmesi ve çevresiyle kurduğu ilişkilerde daima en öndeydi.”

(Sırrı Öztürk, 12 Mart 1971’den Portreler, syf: 96)

***   

Ülkü Ahmet, Ulaş’ı anlatıyor:

Arnavutköy’de çatışarak şehit düşmesinden 6 gün önce bir polis kuşatmasına girmiştir Ulaş. 1972’nin 13 Şubat’ının gecesinde Levent’teki evde Bardakçı ve Yılmaz’la birlikte bulunan Ülkü Ahmet baskını şöyle anlatıyor:

“Tevkifatın başladığı haberi geldiğinde evde Ulaş, Ziya ve ben vardık. Haberi getiren arkadaşlar ev arama çabasına giriştiler. Sonunda 13 Şubat günü bir yer bulunmuştu ama oraya ancak akşam hava karardıktan sonra gidebileceklerdi. Ulaş’la Ziya eşyalarını topladılar. Beklediğimiz arkadaş biraz gecikmişti. … Kapıya çıktım. Merdivenlerin önünde on onbeş kadar sivil giyimli şahıs alçak sesle bodrumu göstererek konuşuyorlardı. Hepsi birden kapıya doğru koşmaya başladılar. Ellerindeki silahları o sırada gördüm. Hemen kapıyı kapadım. Ulaş ve Ziya saksılıkta duruyorlardı. ‘Geldiler’ dedim sadece. Onlar da kimin geldiğini sormadılar. Zaten bu sırada dışarıdan biri ‘Kapıyı kapattı’ diye bağırdı ve içeriye ateş etmeye başladılar. Ziya ve Ulaş ateşe karşılık verdiler… Ziya ve Ulaş yatak odalarında ve sahanlıkta sürekli dolaşarak ateş ediyorlardı. Bu arada bir iki el bombası attılar. Hatta yatak odalarından birinin panjurunun kapalı olduğunu farketmeden attıkları bir bomba panjura çarpıp odaya düştü. Odada patlar diye Ulaş koşup benim üzerime kapanmıştı, korumak için. Bereket patlamadı. Çatışma sırasında Ziya çevresiyle pek ilgili değildi. Ulaş ise sık sık benim tutukluk yapan silahımla uğraşmak zorunda kalıyordu… Bir ara evden çıkmaya karar verdiler sanırım. Önce Ulaş yola bakan yatak odasının penceresinden atladı. Bu sırada ‘yandım anam’ diye bir ses duyduk. Çatışmada ağır yaralanan polisti. Ulaş atladığında onunla yüzyüze gelmiş. Sonra Ziya öteki yatak odasının penceresinden atladı. Zikzaklar çizerek uzaklaşmasını gördüm…”

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Exit mobile version